Ömer AYDA
DEKLANŞÖR
Bir fotoğrafçı ya da gazeteciyseniz fotoğraf makinesindeki o küçük tuşa basmak, göründüğünden çok daha fazlasını ister. Fotoğrafçı için o tuş, biraz sanatçının iç sesiyle buluşur; gazeteci içinse bakışın, tanıklığın ve sorumluluğun ağırlığını taşır. Nereye bakacağınızı, neyi göreceğinizi ve neyi göstereceğinizi bilmek zorundasınızdır. Çünkü deklanşöre bastığınız an, artık geri alınmaz bir kare ortaya çıkar; o andan sonra sessiz bir tanıklık size aittir.
*
Bazı kareler vardır, zamanın üzerinden geçmesine izin vermez. Ölmek üzere olan küçük bir çocuğu ve onu adım adım bekleyen akbabayı gösteren o meşhur fotoğraf gibi… Kevin Carter’ın Sudan’da çektiği o görüntü, gazetecilik tarihinin en ağır sorularından biri olarak durur hâlâ. Carter; birkaç ay sonra, o ana tanıklığın açtığı yara ve derin depresyonun gölgesinde hayatına son vermiştir. Bu yüzden o fotoğraf, sadece bir çocuk ve bir akbaba hikâyesi değildir; insanın vicdanıyla baş başa kaldığı anın da hikâyesidir.
*
Bir fotoğraf bazen ayarlardan, diyaframdan, ISO’dan çok daha fazlasıdır. İnsanlık söz konusu olduğunda teknik detaylar önemini yitirir. Bakılan yer, seçilen an, kadraja dahil edilen ve dışarıda bırakılan her unsur, onu çeken kişinin içindeki dünyayı ele verir. Renklerle oynamak, gölgeleri düzeltmek, doygunluğu azaltmak bile bir tercihtir; her tercih ise fotoğrafın sessiz politikasını oluşturur.
*
Tarih boyunca fotoğrafçılık hep politikanın içerisinden geçmiştir. Bir yüzü görünür kılmak, bir acıyı saklı bırakmak, kadrajı daraltmak ya da genişletmek… Bunların hepsi bir bakışın sonucudur. “Bu yalnızca dijital bir kare.” demek kolaydır oysa hiçbir kare sadece bir kare değildir. Doğduğumuz anda başlayan yolculuğumuzda, kundakta çekilen fotoğraftan tabutumuzu taşıyan omuzlara kadar her görüntü, bir tercih ve bir anlatıdır.
*
Şehirlerin sokaklarında gördüğümüz billboardlar, üzeri doğa resimleriyle süslenmiş ama içi radyasyon taşıyan trafolar… Hepsi fark etmeden içinden geçtiğimiz düzenin parçalarıdır. Bazı yüzleri yükselten, bazılarını gölgede bırakan o deklanşör… Hiçbir işaret parmağı tamamen masum değildir. Bazen görmemiz gereken şeyler için basılır o tuşa bazen de görülmesin diye.
Her karenin ardında bir bedel vardır. Gazeteciler, dünyanın en acı anlarını belgelemek için çoğu zaman kendilerini ateşin içine atarlar.
*
Fakat kimi zaman da bir ayrıntıyı kaydetmeyerek, bir sessizliği sürdürerek kötülüğün devamına istemeden ortak olabilirler. Bu yüzden gerçekliğin sertliğiyle yoğrulmuş hiçbir kare ve hiçbir acı, sadece bir estetik nesnesine dönüşmemelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.