Salatadan Daha Acı Konular

Gazeteye köşe yazısı göndermek için eskiden çok vaktimiz vardı. Şimdilerde ise iş yoğunluğundan ötürü bunu ihmal edebiliyoruz. Neyse ki gazete tarafı bizi sıkıştırmıyor. “Kaç haftadır yoksun.” demiyorlar. Yazı gönderme özgürlüğümüzü kısıtlamadan bizi tamamen serbest bırakmalarından dolayı mutluyuz ama bu durum aynı zamanda bizi köreltiyor. Yazmak, üretmek istikrar isteyen işlerdir. Düzenli yazmaktan koptun mu bir daha toparlanması zordur en azından bizim gibi çiçeği burnunda fikir üreticileri için.
*
Gazete tarafından bize bedavadan bir köşe verilmiş, tabii biz de bedavadan yazı gönderiyoruz. Yerel bir gazetede yerel sorunları dile getiriyoruz. En azından kendi köşem için konuşmak gerekirse düşündürücü, yürekten, esprili, hüzünlü veya neşeli yazılar göndermeye özen gösteriyorum.
İşte tam da bu noktada, bu hafta diğer köşe yazarı arkadaşlarla bir yemekte buluştuk. On beş kişi bir sofradaydık. Arka plandaki emekçilerle birlikte toplam on yedi kişiydik. Peyzaj çalışması ihmal edilmiş ama güzel bir bağ evinde, Şırnak’ın sorunlarını konuştuk. Şırnak ve Cizre diyelim de yanlış anlaşılmasın.
*
Hepimiz sırayla kendimizi tanıttık. 1990’ların havası üzerimizdeydi, birçok yazar sözlerine o tarihten başlarken bense yakın gelecekten bahsettim. Aramızda yıllarını bu işe vermiş gazeteciler de vardı, yıllarca gazeteci olup da artık olmayanlar da… Kayıt dışı konuşmaları her zaman kayıt dışı tutmayı mesleğim gereği bildim. Sofrada yemek de yedik, bir muhabirin ironili esprilerini de… Her ikisinin de tadı güzeldi.
*
Konuşulan konular ziyadesiyle umut vericiydi. Bu yazarların köşelerindeki yazılar kaç kişi tarafından ciddiye alınır bilmem ama bizim memleketin fikir üretenleri çok sevdiğini de sanmıyorum. Hatta bazı insanlar köşe yazarlarından nefret eder onların fikirlerini yazmadığımız için.
Hırsızın alkışlandığı topraklarda kabuğuna çekilmiş yazıların bazen bir manası kalmıyor. Neyse, sözü kimseyi hedef almadan Cizre’deki çukurlara getirsek saptırmış olur muyuz? Altyapı bir şehrin ekonomik kalkınması ve büyümesiyle doğrudan bağlantılıdır.
*
Altyapı yetersizliğine katkıda bulunan çeşitli faktörleri göz ardı etmeden , fon eksikliği, kalkınma kaynaklarının yetersizliği veya eksik bakım-onarım sorunlarından söz etsek kimseye ayıp olmaz.Zayıf altyapı, önümüzdeki kışın daha da çetin geçmesine sebep olacaktır.
Peki ya kızımın dediği gibi: “Baba, niye ışıklar renk değiştirmiyor? Bu cümle, çalışmayan trafik ışıklarına işaret etmiyor mu?Altyapı ve üstyapıdaki eksiklikler, yoksul topluluklarda yaşayan insanların hayatlarını önemli ölçüde etkiler. Mesela sıfır arabası olan birinin arabasını daha erken sanayiye götürmesi gibi…
*
Peki, asgari ücret bile vermedikleri işçisine “performansın düşük” diyen denetimsiz haramzade patronlar ne zaman denetlenecek?
Ya da siyaset sahnesinde yıllarca sol kanatta dirsek çürütmüş ama sıra kendi çıkarına veya kendi kitlesini doyurmaya geldiğinde tüm değerleri yerle bir eden feodal solcuları hangi yemekte konuşacağız?
Ve yemek bitti, sıra toplu fotoğrafa geldiğinde birden aklıma cuma hutbesi geldi.
İmam, “İnsanlar artık çocuk sahibi olmak istemiyor,” diyordu. Kendi sorup kendi cevapladığı sorular vardı: “Kaç çocuğun var?” Biri “Bir” dedi. İmam kızdı, birkaç ayet okudu ve sonunda “Çoğalın” dedi. Tüm hutbe sanki benim için yazılmış gibiydi. Bana kızıyordu sanki…
Çünkü benim de bir çocuğum var. Asgari ücretle ancak bir çocuk bakabilirim. Çalmadan, çırpmadan, ihale almadan, faturaları şişirmeden ancak bir çocuğa bakabilirim. Bölgedeki çevre illere gidip parasını faize yatırmadan, sadece emeğiyle geçinen biri olarak bu kadarına gücüm yeter.
*

Bir alıp on satan esnafın kaç çocuğu var bilmem ama kaçı helal parayla büyüyor, onu da bilmiyorum.Yine de imamın da esnafın da görüşüne sonsuz saygım var, belki inandığı dinde ona açılan pencere bu, onlar da buna inanıyor. Yemekte çıkan sonuç şuydu:
Salata acılıydı ama konuştuğumuz konular salatadan daha acıydı.Batı “akıllı şehirleri” konuşurken biz hâlâ “çukurları” konuşuyorsak, şehir evrimlerinin zaman çizelgesinde daha çok yolumuz var. Bu yolda hepimize başarılar dilerim.
*
Sözlerimi; demokratik bir toplumda, bireylerin yalnızca kendi liyakatleriyle değerlendirildiği, hiçbir grubun ayrımcılığa uğramadığı, herkesin değerleriyle uyum içinde, ten rengi ya da düşünce farklılığı ne olursa olsun yalnızca insana verilen değerin esas alındığı bir dünya hayaliyle bitirmek istiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ömer AYDA Arşivi

Herkes Aynıysa Hiç Kimse Yoktur

11 Ekim 2025 Cumartesi 09:39

Sahte Diploma

03 Eylül 2025 Çarşamba 08:59

Mutluluk Katili

21 Temmuz 2025 Pazartesi 15:45

Medya Bir Saniye Bile Affetmez

26 Mayıs 2025 Pazartesi 07:28

Ödüllerin Gerçek Fotoğrafı

21 Nisan 2025 Pazartesi 13:03

Ramazancılar

24 Mart 2025 Pazartesi 11:29

Haberleri Nasıl Okumalıyız?

19 Şubat 2025 Çarşamba 08:08

14 Şubat Sevgililer Günü

14 Şubat 2025 Cuma 00:00

Cizre'nin Değişimi

07 Şubat 2025 Cuma 00:33

Yine Bir Gazeteciler Günü

10 Ocak 2025 Cuma 10:58