BİR SIFATIN (DUL) GÖLGESİNDE YAŞAYAN KADINLAR

Kadın olmak, her zaman zorlu bir yolculuk olmuştur; ama ‘dul kadın’ olmak, toplumsal bakışın ve önyargıların gölgesinde ayrı bir mücadeleye dönüşüyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) İstatistiklerle Kadın 2024 adlı raporuna göre Türkiye’de milyonlarca kadın, ekonomik ve sosyal zorluklarla başa çıkmak zorunda kalıyor. Eşini kaybetmiş veya boşanmış bir kadın, hem kendi acısını taşırken hem de toplumun ona biçtiği rollerle savaşmak zorunda kalıyor.

Toplum, kadını çoğu zaman birey olarak değil, bir erkeğe bağlı statü üzerinden tanımlıyor. Dul kadınlar, duygusal çöküşlerinin yanı sıra, asırlardır değişmeyen bu zihniyet duvarına çarpıyor. Bu nedenle mesele; yalnızca tek bir kadının hikayesi değil, Türkiye’nin yapısal bir toplumsal cinsiyet sorunudur. Şimdi yaptığım saha çalışmaları ve birebir görüşmeler neticesinde edindiğim deneyimleri paylaşacağım.

Konuşmacı 1:

  • 3 yıl önce eşim vefat etti. 2 tane çocuğum var ve tekrar evlenmeyi düşünmüyorum. Çevremdeki çoğu kişi evlenmem gerektiğini, çocuklara tek başıma bakamayacağımı, eğer çalışırsam bana kötü gözle bakılacağını söylüyor. Bu durum beni çok korkutuyor çünkü içinde bulunduğum toplumun zihniyetini biliyorum. Hâlbuki benim tek derdim kimseye muhtaç olmadan çocuklarıma bakabilmek. Ancak ne yazık ki toplum el birliğiyle beni çaresizliğe sürüklüyor. Ne yapacağımı bilmiyorum.

Burada görüldüğü gibi, dul kadınların karşılaştığı en temel sorunlardan biri, toplumsal baskı ve dışlayıcı bakış açısıdır. Kadın, kendi iradesi ve ihtiyaçları doğrultusunda hareket etmek isterken toplumun “evlenmelisin, bağımsız olamazsın çünkü tehlikeli olursun” gibi dayatmalarıyla yüzleşiyor. Bu durum, ekonomik ve duygusal bağımsızlığın önünde ciddi bir engel teşkil ediyor.

Konuşmacı 2:

  • Eşimle anlaşamadığımız için boşandık. Tabi ki bu durum çok kolay olmadı. Bizim bölgede boşanmak çok zor çünkü. Dulluk maaşı alıyorum ancak cüzi bir miktar ve yaşam standartlarını göze alınca maalesef yetmiyordu. Ben de iş aramaya başladım. Herhangi bir mesleğim, bir yeteneğim yok. Lise terkim ama ilk sordukları soru öğrenim durumum değil medeni durumum oluyordu. Dul kelimesinden nefret ediyor, duydukça kendimi eksik ve yetersiz hissediyorum. Evlenip boşandım diyorum. Yani dulsun diyorlar ve hemen bakışlarındaki değişimi fark ediyorum. İşte o bakışlar kendimi insan değil mal gibi hissettiriyordu. Bir keresinde bulaşıkçılık yaptığım iş yerinde geç saate kadar çalışmak zorunda kaldım. Haliyle eve geç gittim ve komşulardan biri beni gördü. Üzerimdeki o tiksindirici bakışları asla unutmuyorum. Tabi onunla kalmadı, sonraki günler tüm mahalle benden bahsediyordu. Hâlbuki yorgun bir şekilde işten dönüyordum. Şimdi söyleyin ben ne yapayım?

Bu deneyim, dul kadınların ekonomik bağımsızlık arayışının ne kadar zorlandığını gözler önüne seriyor. İş arama sürecinde karşılaşılan önyargılar, kadınları sadece sosyal değil, psikolojik olarak da yıpratıyor. “Dul” sıfatı, kadınların yeteneklerinden çok medeni durumları üzerinden değerlendirilmesine sebep oluyor; bu da özgüveni ve toplumsal görünürlüğü ciddi şekilde etkiliyor.

Konuşmacı 3:

  • Daha 1 yıl oldu eşim vefat edeli. Onun yokluğunda çok acı çektim. Ölümünü bir türlü kabul edemiyordum ama ortada çocuklarım vardı ve onlar için ayağa kalkmam gerekiyordu. Eşimin maaşı benim hakkımdı ve onunla çocuklarıma gül gibi bakarım diye düşünüyordum. Tabi başlarda hiçbir şey düşündüğüm gibi olmadı. Benden daha çok namusumu düşünen akrabalarım beni kaynım ile evlendirmek istediler. Düşünebiliyor musunuz, kocamın kardeşi ile. Ve bu baskıyı eşimin ölümünden bir ay sonra yapmaya başladılar. Daha kırkı çıkmamışken kocamın, benim alacağım maaşın derdine düştüler. Daha toprağı kurumamışken kocamın, kardeşinin karısı olmamı istediler. Şimdi söyleyin ben neyim? İnsan mı yoksa hiçbir duyguya sahip olmayan alınıp satılan bir mal mı?

Okurken canınız acıdı mı? Ben dinlerken ve kaleme dökerken çok zorlandım; boğazım patlarcasına bağırmak istedim. Çünkü henüz sesini duymadığımız benzer hikayelere sahip milyonlarca kadın var. Söylesenize, bu kadınların insan gibi hissedememesinin sebebi kim? Hiç kimseye muhtaç olmadan, kendi ayakları üzerinde durmak isteyen bu kadınların önüne bariyer koyan kim? Cevap soyut değil : Biziz. Sizsiniz. Toplumuz.

Kadını her teklife açık gören işverenler,

Kadını acınası ve muhtaç gören akraba ve komşular,

Kadını tehlikeli gören ataerkil toplum…

Ve tüm bunlara seyirci kalan bu ülke .

Dul kadınların yaşadığı zorluklar, yalnızca bireysel sıkıntılar değil; toplumsal bir aynadır. Onların sesi, bize toplumun hangi noktalarda kırılgan ve adaletsiz olduğunu gösteriyor. Artık sıra bizde: Toplumsal önyargılara göz yummamak, kadınların kendi ayakları üzerinde durmasına alan açmak, onları bağımsız ve özgür bireyler olarak görmek zorundayız. Kadınların yaşam haklarına saygı göstermek, sadece onların değil, toplumun da refahını güçlendirir. Sessiz kalmak artık bir seçenek değildir; ses vermek, destek olmak ve eşitsizliği sorgulamak hepimizin sorumluluğudur.

Haydi, o çok borçlu olduğumuz kadınları o sıfatın gölgesinden çıkarma zamanı. Öyle ya, herkesin bir gölgesi vardır. Peki ya sen? Kendi gölgenle yüzleşmeye hazır mısın?

Kaynakça:

TÜİK, İstatistiklerle Kadın 2024.

Kendi saha çalışmalarım ve seans notlarım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Nuray ATAMAN Arşivi

KORKUNUN CİNSİYETİ VAR: KADIN

24 Haziran 2025 Salı 00:56

GÖNÜLLÜLÜK: SESSİZ KAHRAMANLARIN GÜCÜ

04 Haziran 2025 Çarşamba 08:14

FANATİZM: BİR DOĞRUYA(!) HAPSOLMAK

09 Mayıs 2025 Cuma 08:48

KARANLIK MANİPÜLASYON

28 Şubat 2025 Cuma 08:21

EŞİT SAYGINLIK

23 Kasım 2024 Cumartesi 23:24