
Cudi Ökten
"Soruların Gücü Adına: Koçluk...!"
Koçluk seanslarımız, “Bugün bana neyle geldin?”, “Çözümlemek istediğiniz konu nedir?” gibi sorularla başlayan ve danışanın sonuca gittiği ana kadar tamamen sorularla ilerleyen bir süreç şeklinde devam etmektedir.
Soru sormanın önemini koçlukla beraber daha iyi kavrayabildiğimizi düşünüyorum. Kişiyi, ister kendisine isterse de başkasına sorsun fark etmeksizin aradığını veya aradıklarını bulmaya, keyifli ve keşiflerle dolu bir sürecin kapılarını aralamaya götürüyor.
Koçluk, zaten gücünü de buradan almıyor mu? O kapı bir kere aralanmaya görsün, işte o zaman değişim ve dönüşümün büyüsü, zihni ve bedeniyle insanı bir bütün olarak etkisi altına almaya başlıyor. İsteseniz de eskisi gibi olamıyor ve o kapının ardındakileri “Başka?” ve “…daha başka?” gibi sorularla büyük bir merak ve heyecan içinde arzu etmeye başlıyorsunuz.
Soru sormak ve cevaplarını bulmaya çalışmak sadece koçluk için değil, hayatın her alanı için çok önemlidir. Ancak günümüzde bu teknik, sistematik bir şekilde ve belirli hedefler doğrultusunda kullanıldığı için koçluk, bugün ayrıcalıklı bir meslek olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanın evreni, doğayı hatta kendisini keşfetmesi bile çok iyi biliyoruz ki merak ve sorular sayesinde oldu.
SORU SORMANIN TARİHSEL YOLCULUĞU
Milattan önce 6. yüzyılda Batı Anadolu kıyılarında Miletos adı verilen bir kentte yaşayan birinin dünyayı ve evreni anlama çabası, felsefenin ve aynı zamanda bilimin temellerinin atılmasına vesile oldu. Kendisine doğa gözlemcisi diyen bu kişi, bugün felsefe tarihinin kendisiyle başladığına inanılan ve aynı zamanda bilimin babası olarak kabul edilen Thales’ti.
Thales ile başlayan dünyayı ve evreni anlama çabası, bir takım sorularla başladı. Thales’in soruları, evrenin başlangıcı ve ilk madde hakkındaydı. Yaptığı doğa gözlemleriyle geliştirdiği sorgulama etkinliği, felsefenin doğmasını sağladı ve kendisinden sonra gelenler de aynı sorgulama ve eleştirel bir karakter taşıyan “Felsefe” dediğimiz disiplinin doğuşunu beraberinde getirdi.
Kuşkusuz ilk insandan günümüze gösterdiğimiz gelişim ve yaşadığımız değişim ve dönüşüm; merak duygusu ve bu duygunun doğurduğu sorular, soruların sebep olduğu araştırmalar sayesinde oldu, olmaya da devam ediyor. Ancak tüm dünyada kabul edilen yaygın görüşün felsefenin Yunan dünyasıyla başladığıdır. Dolayısıyla örneklerimizi “Antik Çağ” adı verilen ve Yunan dünyasında felsefenin ve dolayısıyla bilimin ilk tohumlarının atıldığı dönemden vermemin, konumuzun da dallanıp budaklanmasını ve dolayısıyla dağılmasını engellemesi bakımından önemsiyorum.
Thales’ten sonraki dönemlerde felsefe tarihini, “kendisinden önce” ve “kendisinden sonra” şeklinde iki ayrı döneme ayırmayı başaran, felsefeyi gökyüzünden alıp yeryüzüne yani insana indirdiği söylenen bir diğer önemli isim olan büyük filozof Sokrates geldi ve geliştirdiği diyalektik yöntem ve sorduğu güçlü sorularla felsefe tarihine damgasını vurmayı başardı.
Özellikle kişiyi içe doğru bakışla bir yolculuğa çıkarmak isteyen Sokrates, dünyaya armağan ettiği ve günümüzde kişisel gelişimin kilit bir kavramı haline gelen “Kendini Bil” öğretisiyle de, her şeyden önce insanın kendi hayatını incelemesi gerektiğine dikkat çekmiş, aynı zamanda “Sorgulanmayan hayat yaşanmaya değer değildir.” diyerek sorgulamanın, tartışmanın önemine vurgu yapmıştır.
Burada insanı bilgiye götüren bir kavrama daha dikkatlerinizi çekmek istediğim için Sokrates’in öğrencisi ve felsefe tarihinin önemli filozoflarından Platon’un bir sözüne kulak vermenizi istiyorum. Platon, “Merak, bir filozofun en düşkün olduğu şeydir.” diyor ve nedenini de şu şekilde açıklıyor; “Çünkü felsefenin bundan başka bir başlangıcı yoktur.”
Felsefenin doğuşunu ve dolayısıyla başlangıç noktasını meraka bağlayan Platon’un burada dikkat çektiği konu, merak kavramının filozofları soru sormaya götürdüğü ve merakın doğurduğu soruların da araştırmaya, öğrenmeye, aranılan cevaplara ulaşmayı sağladığıdır. Bunun yanında bir soruya verilen cevabın, keşfedilecek daha birçok soruya yol açtığını düşünecek olursak merak kavramının ve dolayısıyla soru sormanın, bilgiye ulaşma arzusunun felsefe tarihi ve daha genel olarak tarih boyunca insanlığın gelişim süreçleri için ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
“KENDİNİ BİL” VE KOÇLUK
“Kendini bilmek” dediğimiz kavramın tarih boyunca süregelen bir çaba olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Yine Batı Felsefe Tarihi bağlamında ele aldığımızda bu çabanın, aralarında Thales’in de olduğu Yedi Bilgeler döneminden başladığı ve sonraki yıllarda bu çabayı kendisine ilke edinmiş olan Sokrates ile birlikte felsefede önemli bir yer işgal ettiği ve günümüze kadar da sürdüğü görülmektedir.
Günümüzde de oldukça anlam yüklenen bu kıymetli çaba, insana kim olduğu ve derinde nelere sahip olduğunun farkına varma çabası olarak algılanabilir. Mevcut durumundan daha iyi olana doğru bir değişim ve dönüşümün çabası, diğer ifadeyle kişinin özünde ne olduğunu anlama ve özüne uygun olan ile uygun olmayanı ayırt ederek, kendisiyle kuracağı sağlıklı bir ilişkiyle beraber kendisini gözetme imkânına sahip olma çabası da denilebilir. İşte tüm bu bilgiler ışığında şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim ki felsefesi, tekniği ve güçlü sorularıyla koçluk; tam olarak bu çabayı ortaya çıkarmak, bunu anlamak ve anlamlandırmak için var.
SORU SORMAYI ÖNEMLİ KILAN NEDİR?
Antik Çağ’dan başlayan ve günümüze kadar süre gelen tarih yolculuğunda kaydedilen gelişmelerin kaynağına baktığımızda, felsefi merak ve soru kavramlarının ne denli önemli olduğunu kavramak zor değil. Elbette insanın gelişim sürecini sadece Yunan dünyasına bağlamak da çok gerçekçi bir yaklaşım olmaz. İlk insandan günümüze gelişim süreçlerinin tamamında, bitmek bilmeyen bir merakla dünyayı keşfe çıkan insanoğlunun bu duygusu ve beraberinde geliştirdiği sorular, kökten değişimlerin yaşanmasını sağlamıştır.
Soru sorma, sadece merak uyandıran ve araştırma gerektiren konular için değil, iletişimden ilişkilere, iş yaşantısından aileye kadar ki tüm alanlarda daha etkili, daha güvenli ve daha sağlıklı yol almaya önemli ölçüde katkı sağladığı uzmanlarca da söylenmektedir.
Hepimizin tanık olduğu ve çokça yaşadığımız gibi bebeklerin etrafı sürekli meraklı gözlerle incelemesi, küçük çocukların “Anne/Baba bu ne, peki ya bu, o zaman bu ne?” şeklindeki ardı arkası kesilmeyen “Bu ne?” sorularının kaynağında da, ilk insandaki merak duygusu ve bununla doğrudan bağlantılı olan arayış halinin yattığını düşünüyorum. İnsan, fıtratı gereği meraklıdır. Bu merakı gidermenin yolu da doğru sorularla ilerleyebilmesinde yatmaktadır.
Buradan hareketle kendi gelişimimiz için de soru sormanın önemi ortaya çıkmaktadır.
Soru sormanın tarihsel gelişimine baktığımızda önemli bir detayı fark ediyoruz. Nedir bu? Soru veya sorular sadece merak gidermeye, bir araştırma yapmaya, yeni bilgiler elde etmeye değil, aynı zamanda derin algılar ve yeni farkındalıklar kazanmaya, buna bağlı olarak bilinçli kararlar almaya ve etkili çözümler geliştirmeye de olanak sağlıyor.
Nörobilimcilere göre, soru sorduğumuz andan itibaren beynin düşünce süreci adeta ele geçiriliyor, bu soru üzerinde düşünürken yukarıda da ifade ettiğim gibi derin algıların kazanılması, bilinçli kararların alınması mümkün hale geliyor.
KOÇLUKTA SORULAR
Yazımın başında da ifade ettiğim gibi koçluk seanslarımız sorularla başlar, sorularla ilerler ve danışan, kendisi için belirlenen süre boyunca aradığı cevabı bulana kadar da devam eder.
Koçlukta amaç sadece bir cevaba ulaşmak değildir elbette. Verilen cevap, kişiyi bir karara ve aldığı kararı hayata geçirmek için aksiyon almaya götürmeli, “Aha! Anı” dediğimiz, hiç beklemediği bir anda aklına gelen yaratıcı fikir veya fikirleri uygulamaya sevk etmelidir.
Mevcut durumdan ulaşılmak istenen hedefe hızlı ve etkin bir şekilde götüren bu farkındalık süreci, koçluk mesleğine özgü yaklaşımın sonucudur. Koçluğu özel kılan da budur aslında. Koçluk seanslarında yöneltilen sorular, belki de o ana kadar kimsenin kendisine yöneltmediği veya bir başkası tarafından kendisine yöneltilmemiş sorulardır. Danışanlarımızın koçluk seanslarında zaman zaman yaşadıkları şaşkınlık, işte bu soruların gücünden kaynaklanmaktadır.
Koçların sorduğu sorular, açık uçlu ve kişiyi sorgulamaya, düşünmeye iten güçlü sorulardır. Kişinin kendisi ile ilgili bildiği sınırların çok daha ötesini görmeyi ve kişide sınırlarının ötesine ulaşmaya güç ve istek uyandırır. Böylece, bunca zamandır farkında olmadığı güç ve potansiyeliyle yapabileceklerinin bilincine varır. Bana sorarsanız bu, bir insan için en önemli andır.
Bu sayede hayat boyu en yakınlarımızdan, çevremizden hatta toplumun genelinden bizlere kazandırılan yapamayacaklarımızın bilincini, yapabileceklerimizin bilinciyle değiştirme şansını elde edebiliyor ve bu kör inancın farkına varıyoruz. Belki de bunu ilk kez o an fark edebiliyoruz. Sadece bu yönüyle de koçluk ve koçluk sorularının ne kadar önemli olduğu anlaşılabilir. Bu, aynı zamanda bir keşif sürecidir ve tüm süreç boyunca bu farkındalık ve keşif süreci devam eder.
Karşılaşılan her koçluk sorusu, derin bir öğrenme süreci başlatır.
Kişi; hayatını boyunca fark edemediği özelliklerini, tutum ve davranışlarını, güçlü ve zayıf yönlerini, nasıl bir hayat yaşamak istediğini, kim olduğunu ve ne istediğini koçluk seanslarında rahatlıkla keşfedebiliyor. Bununla birlikte yepyeni bir insan olmayı, hayallerine giden yolda ihtiyaç duyduğu güç ve motivasyonu, geçmişini tecrübe kabul edip geleceğe odaklanmayı koçluk süreci boyunca cevap verdiği sorular sayesinde başarabiliyor.
Koçluk, gücünü sorularından ve sorularının güçlü olmasından almaktadır.
Yazıma son verirken sizinle mini bir seans gerçekleştirmek, daha doğrusu yazdığım sorular vasıtasıyla kendinize koçluk yapmanızı istiyorum. Lütfen sorulara hiç olmadığınız kadar samimi bir şekilde yanıtlar verin ve yanıtlarınızı mutlaka her sorunun altına yazın. Tüm soruları yanıtladığınızda nasıl bir tabloyla karşılaşacağınızı ben de çok merak ediyor olacağım. Sonuçları, benimle de paylaşırsanız çok mutlu olurum.
Kalem ve kâğıtlarınız hazırsa, hemen başlayalım;
Şuan yaşadığın hayattan memnun musun?
Senin için neyin daha iyi olmasını istiyorsun?
Memnun olacağın bir hayat yaşaman için neler mümkün?
Hayatında iyileştirme ihtiyacı hissettiğin hangi alanlar var?
Eğer hayatını doyasıya yaşaman mümkün olsaydı, ilk neyi değiştirmekle başlardın?
Alışkanlıkların seni nereye götürüyor?
Hayatını daha iyiye taşıyabilmen için hangi alışkanlıklarını geride bırakmalısın?
Seni güçlü kılan özelliklerin neler?
Hangi alanlarda kendini daha fazla geliştirebilirsin?
Hedeflerine ulaşmanın yaratacağı en büyük etki ne olurdu?
Hayatını ne için yaşıyorsun, yaşam amacın nedir?
Kim olmak istiyorsun?
Hayatında fark yaratmam için hangi adımı atman daha doğru olur?
İhtiyaç duyduğun bu adım ne olur?
Başka neler yapabilirsin?
Atman gereken adımları belirlemek sana neler hissettirdi?
Bu adımı ne zaman atabilirsin?
Kendini şuan nasıl hissediyorsun?
Sevgiyle…
Cudi Ökten...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.