
Cudi Ökten
BİR FOTOĞRAF KARESİ
Eskiden fotoğraf albümleri vardı, bilirsiniz…
Hayatın en kıymetli anlarını onlara emanet ederdik. Ara sıra o sararmış sayfaları açar, parmak uçlarımızla köşelerinden tutar, tıpkı zamana bir yolculuk yaparmış gibi geçmişe dalar, büyük bir tebessümle bakardık. Kimi siyah-beyaz, kimi solmuş kareler albümün içinde zamana meydan okurdu; baktıkça içimizde bir yerleri ısıtırdı, bir ılık nefes gibi...
*
Şimdi o nostaljik alışkanlık neredeyse yok oldu. Bugün teknoloji, güzel pek çok şeyin sonunu getirdiği gibi bu dağarcığımızın da kapaklarını kapattı maalesef. Artık fotoğraflarımızı dijital ortamda saklıyor, albümlerimizi cebimizde taşıyoruz. Neredeyse tüm yaşantımızı ekranların ardında sürdürüyoruz. Yeni teknoloji, binlerce kareyi cebimizde taşımamıza izin verse de, o albümlerin kokusunu, parmaklarımızın arasından kayan sayfaların bıraktığı duyguyu, zamana meydan okuyan sararmış parlak kâğıdın tok sesini yaşatamıyor ne yazık ki. Dijital fotoğraflarla çok şeyi saklıyoruz belki ama albümlerdeki o ruhu, o sıcaklığı yakalayamıyoruz.
*
Belki teknolojinin sunduğu nimetlerin bizi sarmasıdır belki de çağın acelesi ama artık geçmişe dönüp albümlere baktığımızda, gülümsemekten çok kaybettiklerimize, yitirdiklerimize, geçmişin o altın demlerine iç çekerek bakıyoruz. O karelerde çocukluğumuzun saf gülüşleri, anne babalarımızın gençlik halleri, aramızdan ayrılanların gölgeleri var ama ne yazık ki, coğrafyamızın kalbine çakılan acıların da silüetleri var orada.
*
Yine de…
Bazen tek bir fotoğraf karesi, tüm bu eksikliklerin, tüm bu kayıpların ötesinde, çok daha fazlasını anlatır.
*
İnsanın hafızası da tıpkı bu albümler gibidir; kendi albümünü taşır içinde. Yıllar boyunca yaşananlar — sevinçler, acılar, sessizlikler, çığlıklar — hepsi zihnin sayfalarında saklıdır. İstesen de istemesen de bazen o sayfalar kendiliğinden açılır. Kimi kare sizi güldürür, kimi kare ise içinizi delip geçer.
*
Ben de iki gündür zihnimde o albümü karıştırıyorum.
Doğup büyüdüğüm topraklarda, halkın kendi gücüyle, kendi iradesiyle, siyasetten uzak bir biçimde dayanışma gösterdiği tek bir kare var mı diye arıyordum… Yıllardır yoktu. Belleğimiz böyle bir kareden yoksundu. Çünkü baskılar, ayrıştırmalar, türlü oyunlar, halkın sesini kısıp cesaretini törpülemişti. İnsanlar, sessizliğe itilmiş, korkunun gölgesinde yaşamaya alışmıştı maalesef.
*
Ama dün…
Dün bambaşkaydı.
Uzun bir sessizliğin ardından halk, Girikamo Derneği (Girik-Der) öncülüğünde büyük bir haksızlığa karşı bir oldu. Yaşlısı genci, kadını erkeği, öğrencisi esnafı, köyünden ilçesine herkes bir araya geldi. Kimisinin yüzünde öfkenin gölgesi, kimisinin gözlerinde umudun ışığı parlıyordu. Eller aynı anda havaya kalktı, ağızlardan aynı anda yükselen sesler tek bir kelimede birleşti:
“Artık yeter!”
*
Kalabalık, o an tek bir beden, tek bir ses oldu ve işte bu kareye sığdı:
Bir fotoğraf karesine…
Yıllar sonra belki de ilk kez hafızama kazınacak yeni bir kare oluştu. Bu kez içinde korku değil, cesaret vardı; ayrılık değil, dayanışma; sessizlik değil, haykırış vardı...
Dün, Silopi halkı yeniden doğdu.
*
Bu sadece bir protesto değildi.
Bu, yıllardır sessizliğe gömülmüş bir halkın yeniden doğuşuydu. Bir elektrik kurumunun (DEDAŞ) keyfi uygulamalarına, fahiş faturalarına, sorumsuzluğuna, görevi kötüye kullanan cüretine karşı biriken öfkenin çığlığıydı.
*
En önemlisi de…
O karede yalnızca hakkını arayan bir kalabalık yoktu.
Orada, uzun süredir unutulmuş bir şey vardı: Dayanışma.
*
Yırtık ayakkabısıyla köyünden gelen yoksul amcayla okul çantasını sırtından indirmeden meydana koşmuş bir öğrenci yan yana duruyordu. Başında beyaz örtüsü, ellerinde kınasıyla coğrafyamızın türlü türlü acılarını tüm hücrelerinde yaşamış yaşlı teyzeyle, tekerlekli sandalyeye mahkûm olmuş engelli bir genç omuz omuza yürüyordu. Yıllarca “kimse sesini çıkarmaz” diye düşünülen insanlar, dün hep bir ağızdan meydana koştular. Yalnız olmadıklarını, birlikte olduklarında çok güçlü olduklarını hatırlattılar hem kendilerine, hem de herkese.
*
Yetkililer, halkın taleplerine yıllardır kulak tıkamıştı. İlgisizlik, baskı ve görmezden gelinmişlik, insanları istemeden de halinden memnun görünmeye alıştırmıştı.
Ama işte o fotoğraf karesi, bu sis perdesini yırtan bir şimşek gibiydi.
Halk, korkunun ve yalnızlığın zincirini kırarak, kendi sesini, kendi gücünü yeniden keşfetti.
*
Ben orada değildim.
Kalabalığın arasında yürüyemedim, sloganlara eşlik edemedim.
Ama o kareyi gördüğüm anda kalbim onların arasına karıştı.
Bir yanım üzgün, bir yanım tarifsiz bir sevinçle doldu.
Çünkü biliyorum: Bir halk yeniden bir araya gelmeye başladığında, hiçbir güç onun sesini kolayca susturamaz.
*
Bu gördüğünüz kare sadece bir mitingin, bir protestonun fotoğrafı değildir.
Bu kare; umudun yeniden filizlendiği, sessizliğin çatladığı, halkın birbirine yeniden dokunduğu andır.
Ve ben inanıyorum:
Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
*
Teşekkürler, Silopi!
Teşekkürler Girik-Der!
Yıllardır sabırsızlıkla beklediğimiz bu doğuşa tanıklık ettirdiğin için…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.