Dündar Sansur
BİR ROBOSKİ ÖLÜR YÜREĞİM…!
“Onların anısına… !”
Tarih 28 Aralık “2011’i gösterirken Bu Ketum Coğrafyalarda ACI yine Kürt çocuklarını mesken seçiyordu, sağır edilen bir gecenin biten yarısında. Çığlıkları yeri göğü inletirken sessizce 34 ölüm doğuyordu sessizce bin ölüm oluyordu diğer adın…
Yağmur mu yağıyordu, anneler mi ağlıyordu? Kimseler görmüyordu; Roboski’de Mezopotamya da..
Ey Acı; Güneş başka kıyılara nergis açarken, sen, 34 bin annenin yüreğindeki baharının limanına demir atıyordun o gece…
Nafile bir umut mahmurluğu adını yitiriyordu o gece tüm İnsancıl imgeler…
**
Ve sen Ey Acı; ölümcül 34 yarayı 34 bin yarayı sonsuzluklarca kan kırmızı deşiyordun, artık bundan sonra türkülerin son nakaratı hep acı dolacak kahpece arınmışlıkların mimiklerinde çelişkisel bir yanılsama derin bir boşlukla anılacak o soğuk, o mat, o diğer adın…”ÖLÜM…!”
Karanlık simsiyah bir perde gibi örterken Uludere’yi, gebe kalıyordu o gece bombalarla sel gibi bir ACI! … Doymadan yeni ölümlere. Çocuk ölümlere, çokça ölümlere… Şehir öksüz 34 çocuk bakıyordu, çocuk öksüz 34 anne kalıyordu, anne 34 çocuk ağlıyordu. Yağmur bir ölüm akıyordu, ölüm elleri büyümeyen "yüreği Cudi " 34 çocuğa mezar açıyordu o gece.
Yağmur mu yağıyordu, anneler mi ağlıyordu? Kimseler görmüyordu; Roboski’de Mezopotamya'da.
**
Ey anne, benim annem; Nerde sömürülmemiş yürek hem de en balasından, işgalsiz beden, kavgasız bir gülüş, umutsu bir kucaklama, güle oynaya bayram tazeliğinde bir anneye torbasından “yanaklarca kokan” şeker ikramı” Bedran, Hamza Şıwan olur adı” düşlerin mizanseni… An be an…
**
Ey Acı; kahpe mayınlara ayak veren o çocuk(lar) ölüyordu, bu coğrafya da, adına annelerce Şervan, Seyit da hala gülerken, gülüşlerinde cennet kokan bir bakışın deltasına bir melek bir aşk kokan gülüşle öpüyorken ellerini, o çocuk(lar) bir katliama adı oluyordu, 34 can veriyordu farkına varılmadan bir Annenin kirpiklerinden yayılıyordu ve sel oluyordu kan kırmızı göz yaşları o gece… Gözlerinde bin bulut, yüreğinde bin yıldırım ellerinde tonlarca bastırılmış acı akıyordu kan kırmızı.
Yağmur mu yağıyordu, anneler mi ağlıyordu? Kimseler görmüyordu; Roboski’de Mezopotamya da
**
Kaçak bir yaşamın kanıkyasan yüzlerini hangi şair anlatabilir söyleyin?... ve traktörler, odun taşır, kömür taşır, toprak taşır…. Traktörlerin römorkları bir birine karışmış 34 beden parçalarını mı taşır?, anlat hade ey şair, bu acının şifrelerini çözecek zulanda sözcükler var mıdır!...
Körpecik yaşında Adı Kaçakçıya çıkan ve bir kara kış deminde vurulan öldürülen sen,
**
Ve sen “yüreği Cudi, elleri Simya, gülüşleri Siyabent bakışları mem ” Ey Şırnaklı, Uludere'li Kürt ÇOCUK(lar); adın savaşlar da, adın depremler de, adın mayınlarca, adın kaçak yollarda kaçakça hunharca kahpece ölümlerle gelir. adın büyümeden mezar, adın körpecik bir güneşe verilir zamansız ölümlerde kadersiz bir keder. Ve adın sen uyurken gözlerinden ince bir gözyaşı gelir doymadan o melek Anneye bir başka zaman paranoyasında bir başka iklimin yüreğinde buluşmak, büyümek gülmek bir kardelen bir barış çığlığı doğmak açmak adına HOŞÇAKAL dersin gözlerinden ince bir gözyaşı son kez dökerken… ve yağmura karışır o cennet kirpiklerinden son akan, sen akan…,
“İrem bağına giderken…”
Ve ben, yüreği yara, yarası yürek ve özgürlük ve barış ve Mezopotamya düşleyen… “Düşünmenin, çin işkencesine dönüştüğü bir Botan akşamında” elleri boynumda neden sessiz kaldınız diye haykıran seslerle ölüyorum boğuluyorum her gece her gece…
Turuncu işlemeli, Mezopotamya desenli bir seher deminde o sesler! gözlerimden fırlayan kimsesiz duyguyu alıp götürecek sanki rüzgar “o yere” hiçbir yere…
*
Betimsiz imgelerle acılara kan veren ÖTE; gün ortasında bir yağmur çöküyor kırık bir mızrabın fasıl deminde, karanlıklar nihavent bir hüzün demler, şakaklarımda bir kara kış mevsiminde şehri Mezopotamya da. Annelere ağlıyorum... Bir yanım Roboski, kan kırmızı ağlıyor düşlerim 34 canıma… 34 canımın alıp götürdüğü hatıralardan arta kalan kerpiç bir duvarın yıkık yamacında bir Anne ölüyorum, bir doğuyorum bir anne oluyorum…
Ve yağmur gözlerimde, gözlerim yağmurda bir hicaz ağlar. İçselleştirdiğim bütün tümcelerle
Bir Halepçe demi olur yüreğim… Bir Roboski ölür yüreğim….
*
Ve yağmur gözlerimde, gözlerim yağmurda bir hicaz ağlar. İçselleştirdiğim bütün tümcelerle… Onlarla ölüyorum her seher….
Ne çare; ölüm anlatılmaz haldan anlamayana
Filizlenen acılarda, boy verir hüsran
Yanık bir türkü çalınır, bağrında şafağın
Parsellenen yarınlara gebedir;
U-mutsuzluğun lal dili…
Yarasalarla izlenir, yasaklanan doğuşu güneşin şehr-i nuhta- şehri Uludere’de
Ne kalır geriye, yoksa bu kente -nefes verişin ey gülistan yüzlü yetimliğim siz 34 canlar-ım
Hüzün alır kaldırımlarda, yürür yetimliği dört parça yüreğim
İzleri de silinir bütün aşkların ketumluğu bu kente
Bir militan olur, ihanetlere uğrar bu yürek
Bileti kesilir bir hayatın, bir baharın, bir yarının
Yoksan bu kentte nefes verişi özgürlüğün kar düşer saçlarına çocukların…
Bir Halepçe demi olur yüreğim… Bir Roboski ölür yüreğim….
Sevgi ve Barışla Kalınız..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.