“EN SEVGİLİYE……!!! Annem’e… “ve Tüm Annelere Atfendir…..!
“EN SEVGİLİYE……!!! Annem’e… “ve Tüm Annelere Atfendir…..!
Yıl 1993, günlerden yağmurlu bir Bahar bir sabah demi idi ve Bir Melek –Fatma-Fatima göçüyordu ansızın yüreğimden bilinmez ötelere, cennetlere… Beni kedere boğarak, kadersiz bırakarak, zamansız kanadı kırık bir güvercin edasında bin öldürerek göçüyordu….! deli bir yağmur yağıyordu şehr-i girik amoya ve ben ağlıyordum,, ve kimseler görmüyordu ağladığımı, çünkü yağmurlar eşlik ediyordu can hırac ağlayışlarıma o gün…! Annemin öldüğü gündü o gün…!
ve ben yani şair, o günden beridir, yoksunum, eksiğim, noksandır tüm imgelerimin, hayatımın ve şiirdir öksüz o günden sonra… Annemin Öldüğü gündü o gün bugün….!
Vefasız bir dünyaya bırakmıştı beni kanadı kırık, ve kötü insanlarla kalakalmıştım, sonsuz-larca acılara-ihanetlere,arkadan vurulan dost hançerlerini daha bilmemiş iken, ötelere gitmişti kokusuna duyamadığım en sevgili- annem, yinede ondan bir parça taşıyordum, genini, taşıyordum, yani en pak sevgi yani hüman merhamet ve yaşamalıydım da ve sevgiyi kutsayarak, ondan bana kalan en büyük mirastı SEVGİ, ŞEFKAT, VİCDAN, EMPATİ MERHAMET…!
**
ANNEME…..!
Bilinmez zamanların kahır demleriydi, kar boran, zehir zemberek masallardan zemheri kara kışlardan, bir parça ekmek yokluğu, bin parça acı hüznüydü, öte düşlerin, beri gülüşlerin kardelen çırpınışıydı, bana o ilk gülüşün, o ilk kutsal bakışın, “görmesemde“ o ilk koynuna alışın, koklarken tenimi cennet bahçelerinin en güzel çiçekleri gibi gelirdi sana hissettim, ve aşkınlığa, semazenlerin bin gece döndüğü , Şeb-i Aruz tutkusu ile bir ah-u zin di bana ilk bakışların, ah en sevgili, kralların bilinmez diyarlara kan revan yeni keşifleri gibi, mitolojik efsanelerden fırlamış bir yazgı, Maya-İnka, Lidya, Sümer ve Hititlerden günümüze ulaşan ve hala mistik yazılımı anlaşılamayan bir tablet bir kutsal yazıt gibi sevdin beni kutsalca, bilirim, ah en sevgili yarınlar anlaşılsın diye parçalanan atomun en küçük parçasının bin parçaya daha bölünmesi zamanlarından kalma bir çığır demiydi, beni zorlukların denizinde kılı kırk bin yaratarak, gül bebek nasırlı ellerinde sevgi ile aşkla sevda ile büyütmelerin….
Ve Veba zamanları- verem demleri, doğan her 4 çocuktan ancak birisinin hayata kaldığı zamanlardı, sevgililerin annelerin sonsuzluklarca görüşmeme hastalığının yaşandığı ayrılık zamanları idi, bir ateş saldımı alnıma panik atak ağlayışları ile ellerini bin metre göğe kaldırıp bilinen bütün dualarla iyileştirir beni, sonra şafak demlerine kadar alıp koynuna beni şükür namazları kılardın, bugünde ölmedim diye…. Öle-sine severdin beni, Şimdi anlıyorum…..
**
Ahh en sevgili, beni sevmelerini, kıskanırdı bütün melekeler, bir bir sıraya dizilirdi ve seyrelerdi seni, bir yerlerden öles-sine, ah en sevgili, gülsün diye çocuklar, gül gülüstan bayram zamanları idi gözlerimden aşkla öpmelerin, çözülemeyen bir şifrenin gizemi kadar kutsal bir haykırıştı o günden sonra ve en ölümcül doğum sancıları zamanları idi, demler ki, dört sever bir kalırdı geriye….
**
Bin yıllık bir kavuşmanın mutluluğu ile ne çok sevdin beni ey sevgili en sevgili, şairlerin imgelerinde eksik bir anlatım, ressamların tablolarında noksan bir tual, Da Vinci’nin Monaliza’sında hala sırrı keşfedilemeyen bir anlatılamayanın çözümsüzlüğüsün ey sevgili en sevgili,
Ne Şhakespear Romeo Juliet’e, ne Ehmeda Xane Mem u Zinde, Nizami Gencavi, Leyla ile Mecnunda, ne, Firdevs’in Ferhat ile şirinde ne Derwiş,in-Edulesinde tam anlatamadı gibi yücesin kadar sen ey en sevgili annem…
**
Notasında yazılan yazılamayan bütün şarkıların özlemisin, Bestekarların hasret duyduğu nağmesin, Rotasını yitiren bütün korsan gemilerin kilitlendiği tek ibresin sonsuzluk arayışlarında, dört bin yıl inzivaya çekilen bütün sufilerin dergahında asla ulaşamadıkları Nirvanasın sen, ey en sevgili,
Bütün devrimler eksik kaldı yokluğunun gözlerinde, özgürlük arayışları özlemlerinin sınırlarını aştı, diktatörler diz çöktü, özgürlük bir gerillanın sırt çantasında adınla saklıydı ey en sevgili, her dile hasretle geldiğinde adın, cellatlar baldıran zehirini, giyotini elleri ile içerek kaç çeşit intiharlar aradılar kendilerine bilemesin ey sevgili….
**
Şimdi zaman yokluğunun, yani paramparça oluşun kan revan gidişlerine ağıtların yakıldığı seni delicesine özlediğimin simsiyah rengidir ey en sevgili,
Yoksun ya kırlangıçlar da gelmiyor artık pencerelerine, martılar, güvercinler leylaklarda artık sım sıkı gülmüyor bana ey en sevgili…
**
Adını yazdığım gülistan bağımda, zambaklar, lavantalar, nergizler, akasyalar, açelyalar ve kır çiçekleri her mevsim sonbahar,yani ölüm, yani, özlem yani yokluğun ve yaprak dökümü yüreğimin, gittin ya beni bırak ötelere öle-sine,
Şairler yetim, şiirler öksüz, kelimeler kifayetsiz dile gelen bütün bilgeler suskun, kitabeler tesirsiz, sufiler dergahlarına çekik, filozoflar artık konuşmuyor tartışmıyor hiçbir aşkı, beni sensiz bırakıp acılarla (bütün) insanların “kötülükleri arasında öle-sine koyup gittiğinden beri ey en sevgili…
Ne çok özlüyorum seni bilemessin, bir uçurum kenarında açan ve asla koklanmayacak bir çiçek gibi, bir idam mahkumu gibi hayata son bakıştaki hüznün yazgısı gibi, dört duvar zından umudu kürek çeken bir şizofrenin gözlerini, gül gülüşlerini, beni sarmalarını, sevmelerini düşlüyorum güneşlerce, derin vadilerin kanyonlarında asla içilmeyecek bir kaynak suyunun berraklığına olan özlemlerimle sonsuza kadar kalacağım ya, nasıl anlatılır bu hal sana ey sevgili, şairlerde anlamadı, kitabeler de sustu, bilgelerde yanıldı tezlerinde…. Yoksun ya, gidişlerinden beridir her gün ölümle varlığı sorguluyorum nedensiz ahmakça… Ama ben seni ne çok özledim delice ey sevgili,
**
Biliyorum, bir daha dünya gözü ile bana gülmeyeceksin ve biliyorum bir daha bana gelmeyeceksin ve yine biliyorum, bir daha beni vebaya, vereme sera nöbetlerine kötü insanlara karşı koruduğun gibi koruyup sevmeyeceksin, sarmayacaksın, koynuna alıp delicesine koklamayacaksın biliyorum…!
Ama yine biliyorum ki ey en sevgili, sen gökyüzünde bir yerlerde sirius yıldızı gibi bana oradan her gün bakıp hala en sevgili- gibi gülümsüyorsun ve hala beni çok ama çok seviyorsun…. Biliyorum en sevgili annem, bunu biliyorum…
Ve sende bil ki, ey en sevgili, senin beni sevdiğin-sardığın, kokladığın,koruduğun, sakladığın, bir melek anne gibi en samimi bir çocuksu telaşla, hiç kimse sevmedi, sarmadı, koklamadı.. ahh annem,
**
Ahh annem, ötem öte düşüm, en düşüm, en sevgili, hala Hasretinle yanıyor, sana kavuşacağım “öleceğim”günün özlemi ile her gün umut doluyum, yürekliyim, aşk doluyum sevdalıyım beni doğuran “ayakları öpülesi” Kurban olduğum sana….!!!
ANNEME…..!
En Fatma’ya en FATİMAYA..
En Sevgiliye…
Mekanın Cennettir Bilirim…!
Ve Şair Hala Sensiz Ve Eksiktir Ve Şiiri Öksüzdür Sen Gittiğinden Beri..
Ahhh Sevgili, En Sevgili En Xezalım..
Annem….!
Kokusu Hala Burnumda Tüten Hasreti Hala Bende En Gizem En Kutsal En Sevdiğim Ve Hala En Parçam
Doyamadığım En Sen En Sevgili-M Annem…..Vs….!
Hala Sensizim Bilesen….!
Tüm Annelerin Anneler Günü Kutlu olsun….
DÜNDAR SANSUR…..