16 Aralık 2024

ŞIRNAK HABER

Haktan Yana Halkın Yanında

“EN SEVGİLİ-YE…!” (Atfen)

“EN SEVGİLİ-YE…!” (Atfen)
Anneler Gününüz Kutlu Olsun…..!
Bilinmez zamanların kahır demleriydi, kar boran, zehir zemberek masallardan zemheri kara kışlardan, bir parça ekmek yokluğu, bin parça acı hüznüydü, öte düşlerin, beri gülüşlerin, kardelen çırpınışıydı o gün-ler, bana o ilk gülüşün, o ilk kutsal bakışın, “görmesemde“ o ilk koynuna alışın, Sevgili, koklarken tenimi, cennet bahçelerinin en güzel çiçekleri gibi gelirdi sana hissettim, aşka ve aşkınlığa semazenlerin bin gece döndüğü , Şeb-i Aruz tutkusu ile bir ah-u zin di bana ilk bakışların be sevgili Hissettim…, !
Ahh en sevgili, Kralların, Sultanların,Süleymanların, İskenderlerin bilinmez en atlaslara, en uzak diyarlara topraklara, kan revan yeni İşgalleri gibi, Marco Polo’nun, Despoçin’in, Turgut-reislerin, okyanus ötesi keşifleri gibi, İbn-i Haldun-un, İbn-i Arabi’nin, İbn-i Sina’nın, El Razi’nin, Heraclitus’in, Hermes Trismegistus, Gilgemiş ve Uruk’un simyada sonsuzluk iksiri’ni arayan tüm ezoterik bilgelerin, kaşiflerin keşiflerinde felsefe taşındaki ritüellerinde bulamadıkları en Aşk şifresi gibi-sin en sevgili, Yunus’un dediği gibi, Yûnus öldü diye salâ verirler
Ölen hayvan imiş âşıklar ölmez…
Ve sen ey en sevgili, hala kalbim sen atar, Çünkü seni sen beni isa’dan Musa’dan İbrahim’den İdris’ten önce sevmiştin bilirim…! Yani sen lehf-il mahfuzda bana aşktın, ben sana aşktım ey en sevgili….!
*
Kralların dipsiz okyanuslara, yeni keşifleri gibi, mitolojik efsanelerden fırlamış bir yazgı, Lidyalılardan, Sümerlerden Hititlerden, Karduk’lulardan, Med ve Asurlulardan günümüze ulaşan ve hala mistik yazılımı anlaşılamayan bir tablet, bir kutsal yazıt, Nefertiti’nin bir Parşomente sırrı çözülemeyen şiirlerce kazıttığı aşkınlığı gibi Sokratın savunmasında noksan bıraktığı, Pisagor’un matematiğinde rakamlayamadığı, Platon’un alegorisinde betimsiz bir idea, Kıbrıs’lı Zennon’un okulunda ders diye verdiği bir öte aşk, Epiketutus’un Diyojin’in, gölgede-ihsanda güneşte sensin dediği,İskender’in hiçbir ülke-de bulamadığı en aşkınlık gibi sevdin beni kutsalca…Bilirim
**
Behey Sevgili, ’Mitolojik efsanelerden fırlamış bir yazgı, Mu, Atlantis, Mısır, İsiris, Aztek, İnka, Maya, Mezopotamya, Lidya, Medya, Asur, Hitit, Roma, Atina ve Sümerlerden günümüze ulaşan ve hala mistik yazılımı anlaşılamayan bir tablet, bir kutsal yazıt gibi NE ÇOK O EN AŞKLA ÖLESİYE SEVDİN SEVDİN SEVDİN BENİ EN KUTSALÇA BİLİRİM….
**
,Ahh en sevgili, yarınlar anlaşılsın diye parçalanan atomun en küçük parçasının, Nötronün, Protonon Elektornun, bin parçaya daha bölünmesi zamanlarından kalma bir çığır demiydi, beni zorlukların denizinde, dehlizinde kırı kırk bin yaratarak, gül bebek nasırlı ellerinde sevgi ile aşkla sevda ile büyütmelerin….
**
Matbaanın 400 yıl sonra toprağıma gelişi gibi inüsülünün de gelişi gibiydi gelişim, zamansız ve lal ve ketum ve kederle, Ve Veba zamanları- verem demleri sevgililerin, (her bört sevgiliden ancak birinin kavuşma zamanlarıidi,) Annelerin sonsuzluklarca görüşmeme hastalığının yaşandığı ayrılık zamanları idi, orta çağdan kalma bir kara sıtma demi yani kadersizlik, yani “çoğrafya”….
Hep en atan kalbte hissederdim, en sevgili, bir ateş saldımı alnıma, panik atak ağlayışları ile ellerini bin metre göğe kaldırıp bilinen bütün dualarla Yüce Allah’a ne olur bağışla onu bana yani, Dindarımı, bana Dündarımı bana Serdarımı, yüce yaratana ben aşkıma, dualarla ne çok ağladın, o en yüce yaratana benim için ne çok hissetim bilemesin en ey sevgili ….!
Ve iyileştirir, beni o dualarla ne çok inançla ne çok namazlara durdun, aylarca ey en sevgili, hissettim… Sonra şafak demlerine kadar alıp koynuna beni şükür namazları kılardın, bugünde ölmediğim için diye, hissettim….
**
Öle-sine severdin beni, yazılan ve yaşanılan her aşk kıskanırdı sevişlerini, sevmelerini sarmalarını beni…..! Yokluğunda Şimdi Çok daha iyi anlıyorum en sevgili….
.-
Ahh en sevgili, beni sevmelerini, sevişlerini kıskanırdı bütün melekeler, bir bir sıraya dizilirdi ve seyrelerdi seni, yıldız kümelerinin arkasında bir yerlerden öles-sine…
Aah en sevgili, gülüşünle çiçek açan gül gülüstan bayram zamanları idi, gözlerimden aşkla öpmelerin, çözülemeyen bir şifrenin gizemi kadar kutsal bir haykırıştı sessizçe göğe yükselen çığlıkların, ortaçağın ortası ölümcül doğum sancıları zamanları idi, öyle bir zaman griliğiydi ki, her dört çocuktan biri sağ kalırdı ancak, feryat figan bi çare haykırılar para etmezdi, ne hekim, ne ilaç ne hastane, yokluk zamanları idi. dört sever bir kalırdı geriye…. Benden önce 3 kardeşim ölmüş, sonrasında ben doğmuştum, ölmemeliydim işte…..
Bin yıllık bir kavuşmanın bayramıydı senin için ey sevgili, ve sonra o betimsiz canhıraç kanatlarına alarak bakışlarımı solmasın diye, ve ne çok sevdin beni ey sevgili, şairlerin imgelerinde eksik bir anlatım, ressamların tablolarında noksan bir tual, Da Vinci’nin Monaliza’sında hala sırrı keşfedilemeyen bir anlatılamayanın çözümsüzlüğüydü sevmelerin beni… şehri-girga amonun gunhadid (ortaköy) bir şölene dönüşmeleri idi senin adına ve üstelik, sevmelere doyamadan topraklara bıraktığın 2 kız bir oğuldan-can-ından sonra gelmelerim…
*
Ey Sevgili;”Thales’in, Newton’nun, Spinoza’nın, Decart’ın, ’Nikola Tesla’nın, İbn-i Arabi’nin, Farabi’nin İbn-i Sina’nın, El-Razı’inin, Galileo’nun ve Paracelsus’un ölümü göze alarak aradıkları ve asla bulamadıkları, ölümsüzlüğün keşfine çıktıkları bir Simya bir okoltik, gizemin şifresini kalbinde taşıdığı ve KALBİMDE ÖLÜMSÜZLŞEN-SİN….” Bilesen….
*
Ne Şhakespear Romeo Juliet’e, ne Ehmeda Xane Mem u Zinde, Nizami Gencavi, Leyla ile Mecnunda, ne, Firdevs’in Ferhat ile şirinde ne Arif Derwiş ile Edulesinde tam anlatamadı gibi yücesin ey en sevgili…
Öle-sine severdin ki beni, yazılan ve yaşanılan her aşk kıskanırdı sevişlerini, sevmelerini sarmalarını beni…..! Bu aşka, Mevlana Şebb-i aruza durur, Şems-i tebrizi, amentu der, Tapluk Emre, bu aşka söz olmaz der, Şiraz-i, bu aşka en cennet der, Bektaşı eyvallah der, Ebubekir resuldan sonra der ve şimdi Şimdi anlıyorum….. nasılmış en aşk-a sela…..!
Ahh en sevgili, beni sevmelerini, sevişlerini kıskanırdı bütün melekeler,Cebaril ve İsrafil ilahilerle eşlik ederdi masallarla bana Kürtçe söyleşilerine “yasaklara aldırmadan üstelik,!” bir bir sıraya dizilirdi ve seyrelerdi seni bütün melekler ve melek-i tav-us dahil secdeye kapanırdı her şey bu aşka, ölesiye bir demdi benden her şeye, senden her-yere, ve hiçten hiçbir yere, her yerden hiç br yere, hiçten her yere yani bizden bize en bize, içten en içe…!
Bir yerlerden öles-sine, ah en sevgili,
**
Ve en sevgili, gülsün diye çocuklar, gül gülüstan bayram zamanları idi gözlerimden aşkla öpmelerin, çözülemeyen bir şifrenin gizemi kadar kutsal bir haykırıştı o günden sonra ve en ölümcül doğum sancıları zamanları idi, demler ki, dört sever bir kalırdı şaş kalırdı kırılırken tüm zincirleri köleliklerin en geriye….
**
Notasında yazılan yazılamayan bütün şarkıların özlemisin, Bestekarların hasret duyduğu nağmesin, Rotasını yitiren bütün korsan gemilerin kilitlendiği tek ibresin sonsuzluk arayışlarında, dört bin yıl inzivaya çekilen bütün sufilerin dergahında asla ulaşamadıkları Nirvanasın sen, ey en sevgili..
Bütün devrimler eksik kaldı yokluğunun-yoksunluğunun gözlerinde, özgürlük arayışları, özlemlerinin sınırlarını aştı, diktatörler diz çöktü, zalimler teslim, derebeyleri köleliğe toprak azat etti, ve sevgiye amenna dedi, bütün zorbalar yobazlar, ve özgürlük bir gerillanın sırt çantasında adınla saklıydı, her dile hasretle geldiğinde adın, cellatlar baldıran zehirini içti, giyotine teslim oldu tüm celllatlar yeni intiharlar aradılar kendilerine Engisisyon mahkemeleri bile teslim bayrağını çekti bu aşka bilemesin ey sevgili,
**
Şimdi zaman yoksun-luğun, yokluğunun, yani paramparça oluşun kan revan gidişlerine ağıtların yakıldığı, seni delicesine özlediğimin simsiyah kan revan rengidir bütün mevsimler, tüm zamanlar her zamanlar en sevgili…
**
Yoksun ya, kırlangıçlar, ebabil ve bülbüller da gelmiyor artık pencerelerime, martılar, güvercinler leylaklarda artık gülmüyor bana ey en sevgili…!
**
Adını yazdığım gülüstan bağımda, zambaklar, lavantalalar, nergizler, akasyalar, açelyalar ve kır çiçekleri her mevsim sonbahar,yani ölüm, yan, özlem yani yokluğun-yoksunluğun ve yaprak dökümü yüreğimin yoksunya, gittin ya, beni bırakarak ötelere, öylesine öle-sine, zamansız ve elvadasız be sen sevgili…..!
**
Şairler yetim, şiirler öksüz, kelimeler kifayetsiz, dile gelen bütün bilgeler suskun, kitabeler tesirsiz, dualar anlamsız, sufiler dergahlarına çekik, filozoflar artık konuşmuyor, tartışmıyor hiçbir aşkı,ve En aşkın felsefesini….
Beni, sensiz bırakıp acılarla (bütün) insanların “kötülükleri arasında öle-sine, öylesine koyup gittiğinden beri gün be gün ne çok ölüyorum görmüyor kimseler ey en sevgili…!
**
Ey en sevgili, Ne çok özlüyorum seni bilemessin, bir uçurum kenarında açan ve asla koklanmayacak bir uçurum çiçeği gibi, on saniye sonra ölecek bir idam mahkumu gibi, hayata son bakıştaki hüznün yazgısı gibi, dört duvar zından umudu kürek çeken bir şiforenim ben artık, yokluğundan beri, gözlerini, gül gülüşlerini, beni sarmalarını sevişlerini sevmelerini düşlüyorum güneşlerce, Olmayan ülkelerin Kürdistani düşlerin, derin vadilerin kantonlarında asla içilmeyecek bir kaynak suyunun berraklığına olan özlemlerimle sonsuza kadar kalacağım ya, nasıl anlatılır bu hal sana ey sevgili, şairlerde anlamadı, kitabeler de sustu, bilgelerde yanıldı tezlerinde….
Yoksun ya, gidişlerinden beridir her gün ölümle varlığı sorguluyorum nedensiz ve ahmakça… Ama ben seni çok özledim delice en ölesiye en aşkla, ey en sevgili…
**
Biliyorum, bir daha dünya gözü ile bana gülmeyeceksin ve biliyorum bir daha bana gelmeyeceksin ve yine biliyorum, bir daha beni vebaya, vereme sera nöbetlerine, kötü insanlara, kötü insanların ihanetlerine karşı koruduğun gibi koruyup sevmeyeceksin, sarmayacaksın, koynuna alıp delicesine koklamayacaksın o en aşkla biliyorum…!
,**
Ama, yine biliyorum ki ey en sevgili, sen gökyüzünde bir yerlerdesin, ve tüm zanları sınırları, mekanları aşıp 6. boyut bir kuantum dolanıklığı ve ışık tozu formatı ile enkarnemsin yani içimde içim içim en yansımamsın hissediyorum…! ve bana oradan her gün, dem, zaman an vs, bakıp hala en sevgili- gibi gülümsüyorsun ve hala beni ne çok ama ne çok sevdiğini söylüyorsun hissedip duyuyorum ey en sevgili……. Biliyorum en sevgili bunui biliyorum…
**
Ve sende bil ki, ey en sevgili, senin beni sevdiğin-sardığın, kokladığın gibi, hiçbir insan-kadın sevmedi, sarmadı, saflığında-koşulsuz koklamadı öpmedi sevmedi.. ey en sevgili-m…….
**
Hasretinle yanıyor, sana kavuşacağım “o en parlak yıldıza cennetlere sana geleceğimin özlemi ile o ”günün özlemi ile her gün umut doluyum, yürekliyim, aşk doluyum sevdalıyım BENİ Doğuran, Bana Yüreğini, Kalbini, En Çocuksu Sevgisini Teslim Eden, Beni Kendisine Benzeterek Giden, Ve Hala Onun Gibi Mazlum Olan Yüreğimle Çocuksu Kalbimle Ona Yani, Ayakları Öpülesi” Kurban Olduğum,En Aşık Olduğum, Bütün Aşkların Toplamı Şairlerin En Şiiri, En Sevgili’ye, Xezalım, Elif-Naz, Elif Fatma’mın Ninesi Annem, Fatma, Fatima ANNEM….!!!
ANNEME…..
*
NOT;1993 yılının Şubat ayında vefat eden en sevgili-m, Annemin ”Fatma Sansur’un” anısına yazılan bir yazıdır.. Katlandığınız için teşekkür ederim…!
Taybet ana başta olmak üzere tüm Annelerin Anneler Günü Kutlu Olsun…
Sevgi Ve Barışla Kalınız…
DÜNDAR SANSUR…..

Bir yanıt yazın

Copyright © 2005 Şırnak Haber, Her hakkı saklıdır. | Newsphere by AF themes.