“Büyük Usta (Dengbej) Cemal’e Mıhe’nin Anısına…”
“Ölüm Yoktur,Yıldızlar Başka Bir Kıyıda Doğmak İçin Batarlar…!”
“Büyük usta Cemal’e Mıhe’nin Anısına…”
“Köşe yazm;”Ey Dengbejım, Haci Cemal DAYAN (Cemale Mıhe) ‘Ozanım, Hani sözcüklerin bile yetersiz kaldığı zamanlar vardır ya, ordayım işte. Anladım ki, bütün yıldızların karardığı gece sevinçlerin tükendiği yerdir. Bir sanatcının bir ozanın gidişi, tıpki Yansıması, ıssız sokaklara belli belirsiz vuran ve kaybolan küçük ıslak, ışıltı gibi şaşkın birer mecnun gibi bir dahiyi kaybetmenin hüznüdür üstümüze yağan kar boran demlerin, be usta… Tıpkı bir mevsimlik yaşamlarında bir görünüp kaybolan ateşböcekleri gibi… biliyorum yokluğuna alışmak zor olacak, ve herkes zamansız gidişine ağlıyor gökyüzü bile be iki gözüm… Çocuğunu kaybetmiş bir şehir ve ülke, öksüz kalmış bir fakir hüznü ve yitik bir yarın kokuyor yokluğunda bu şehir, Aşık olduğun Şırnex, Şehr-i nuh, Botan ve Mezopotamya büyük Ozan’ım…
**
Seninle büyüdü birkaç nesil, klamlarınla stranlarınla o naif ve kadife sesinin haykırdığı Kürdi-li hiçazkar çığlıklarınla doldu taştı, tüm Dengbeş evleri(ko-çikler) ve yüreği aşk bakan her bir yaralı Kürt. Haykırdığın şarkılarla, klamlarla çığlıklarla sözcüklere derdimizi anlatmayı seninle senle bildi koca bir nesil. Dik duruşunu, aşk eyledi kırılgan yüreklerimiz, gülüşünü ve aşk kokan stranlarla sözcüklerin betimledi betimsiz bir yarına ey büyük ozan…
**
Klamların, stranların, hiç susmayacak kulaklarımızda, tınısı yankılanacak yüreğimizde, yüreğinden anlattığın o derin memleket kokan klamlarının sesi, tüm Botana, Şehr-i Nuh’a ve Mezopotamya’ya , tandır sıcaklığında kokan o ipeksi sesinin ateşi ekmek gibi, su gibi şarap gibi yıllandıkça daha çok özlenen bir masal demi kalacak yaralı bir yürekte.
**
Tamamlandı işte hayatın tanım denklemi. ve sende gittin zamansız ve derin bir acıyla be iki gözüm… Yazılmamış bir şiir kadar asil duruşu, bestelenmemiş bir şarkı kadar aşk dolu çocuk kalbi, daha yaşanmamış bir bahar kadar yüreğinde milyonlarca çiçeğe su veren bir faraşin berraklığıydı o stranlara klamlara sığdırmaya çalıştığın dört parça yaralı öksüzlüğümüzü…
Ne zor yazmak onu, kelimeler anlamsızlaşır, yitirir hafızasını garip bir hayam…
**
Seni anlatmak, ne zor be gözüm, kifayetsiz kalıyor sözcükler, yetim kalıyor imge. ve yarım kalıyor, şiir, aşk ve gülüş…
Seni anlatabilmek seni, namussuza haldan bilmez kahpe yalana ne zor be gözüm….
Yüreği güvercin titrekliğiyle zamansız ötelere giden sevgili Ozan’ım, namı diğer “CEMALE MIHE” sevgili dediğim büyük dengbejim ozanım,…
Ama, biliyorum, ölüm yoktur, “ve sen ölmedin” yıldızlar başka bir kıyıda doğmak için batarlar…
o kıyıya selam olsun bin kez, milyon kez…
**
Ne çare; yoksunluk anlatılmaz haldan anlamayana
Filizlenen acılarda, boy verir hüsran
Yanık bir türkü çalınır, bağrında şafağın
Parsellenen yarınlara gebedir;
U-mutsuzluğun lal dili…
Yarasalarla izlenir, yasaklanan doğuşu güneşin
Ne kalır geriye, yoksa bu kente -nefes verişin-
Hüzün alır kaldırımlarda, yürür yetimliğim
İzleri de silinir bütün aşkların ketumluğu
Bir militan olur, ihanetlere uğrar bu yürek
Bileti kesilir bir hayatın, bir baharın, bir yarının
Yoksan bu kentte kar düşer saçlarına çocukların…
**
Mekanın Cennet, Ruhun Şad Olsun.. Büyük Ozanım. Dengbejim…
Sevgi ve Barışla….
Dündar SANSUR….”