Üç dinde kutsallığıyla Kudüs’ü, maneviyat ve coğrafyasıyla Hira Nur Dağına benzeyen yer mübarek Cudi Dağıdır.
İslamiyet, Hristiyanlık ve Yahudilikte kutsal sayılan Kudüs gibi Cudi Dağı da üç dinde kutsal sayılır. Hatta tarih boyunca burada beraber ziyaretler gerçekleştirip ibadet etmişlerdir.
M.Ö. 3. ve 2. yüzyıl Babil rahibi Berossos Yaklaşık M.Ö. 250 tarihli kaynakta, Cordyene (Kardu) Dağları’nda geminin indiği ve o taş parçalarından muska yapıldığı belirtilir . Süryanice ve Ermenice kaynaklarda, “Qardū” ya da “Gordu” adıyla geçen bölge, Nuh Peygambrin gemisinin indiği yer olarak sıklıkla anlatılır. Bu inanış, erken Hristiyanlık dönemine kadar uzanır . Özellikle Qardū/Cardu/Judi adıyla anılan özel dağ, erken dönem kaynaklarda belirgin şekilde yer alır.
Cudi Dağı’nın “Sefîne (Gemi/Keşti) Tepesi” olarak bilinen zirvesinde, binlerce yıldır kutsal sayılan bir mekan ve üzerinde erken dönem Hıristiyan manastırının da bulunduğu bir tepe vardır. Burada M.Ö. 7. yüzyılda Asur Kralı Sanherib tarafından tapınak olarak inşa edildi. Daha sonra, 4. yüzyılda Nestûrî aziz Mor Yakup tarafından manastıra çevrildi. Manastır, Hıristiyanlık sonrası Süryani, Nesturî, Keldani toplulukların yanı sıra Yahudî, Müslüman, Ezidî gibi İbrahimî inanç gruplarının da hac ve ziyaret yeri haline geldi ve temmuz-eylül aylarında özelikle zêv dediğimiz buluşmayla toplanıp orada ibadet edilir, kurbanlar kesilir, dualar edilirdi.
Kur’ânı Kerim Tin Süresi’nin ilk ayetlerinde “Vet tîni vez zeytuni. Ve tûri sînîn(sînîne). Ve hâzâl beledil emîn(emîni)” “İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emîn beldeye yemin ederim ki..” “Tîn ve Zeytûn”, bildiğiniz üzere “İncir ve Zeytin” önemli faydalı güzel meyvelerdir. Rabbimizin bu iki meyve üzerine yemin etmesinden maksat, müfessirlerin önemli bir kısmı bu iki meyvenin yetiştiği beldeler, yerler olduğunu ifade ederler. Baktığımızda Şam ve Filistin bölgesi bu meyvelerin yetiştiği mübarek ve önemli yerlerden olduğunu görüyoruz. Ve bu ifadeyle Cudi bölgesi de dahil olduğunu anlayabiliriz ki Cudi Bölgesinde, coğrafyasında “İncir ve Zeytin” yetişmektedir. Hatta Cudi Dağı’ndaki zeytin kendine has olduğu da akademik çalışma ile ispatlanmıştır. Zeytinin, Tufandan kurtuluşun ve Hz. Nuh Peygamber ve gemisinin simgesi olduğu hepimizce malumdur. Kur’ânı Kerimdeki söz ettiğimiz bu manalar, Cudi’nin kutsiyetine delalet eden önemli işari manalardır. Cudi’nin Kur’ânı Kerimde kutsiyetini bizlere gösteren hiç şüphesiz en sarih manalar Hud Suresi 44. ayet ile Mü’minûn Suresi 29. ayetler olduğunu görmekteyiz. “De ki: Rabbim! Beni mübarek, bereketli bir yere indir! Sen, indirenlerin en hayırlısısın.” (Mü’minûn, 29. Ayet), "Ey yer! Suyunu yut! Ey gök! Sen de tut (yağmurunu)! Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cudi üzerine oturdu." (Hûd Suresi 44. Ayet)
5 Temmuz 2025 tarihinde Hz. Nuh Peygamber Anma Merasimi kapsamında, mübarek Cudi Zêv’ine katılanlar, kendilerini adeta Mekke’deymiş gibi hissediyor. Hacca gitmiş pek çok kişiye Cudi ziyaretinde ne hissettikleri sorulduğunda, hep aynı cevabı veriyorlar: 'Sanki Mekke’de hacdaymışız gibi.' Cudi Dağı'nın zirvesinde yaşanan manevi atmosfer, Hira Dağı’ndaki ulvî duygularla benzerlik gösteriyor. Katılımcılar, bu kutsal mekânda hissettikleri derin huzur ve maneviyatı kelimelerle ifade etmenin zor olduğunu dile getiriyorlar.
"Cudi, Tufan’dan sonra insanlığın küfür, dalâlet ve şirk bataklığından kurtularak ulaştığı ilk tevhid limanıdır; Hira ise, şirk putlarını deviren, insanlığı cehalet karanlığından kurtaran Kur’ân’ın ilk 'Oku!' emriyle başlayan ve kıyamete kadar insanlığı büyük tufanlardan kurtaran kurtuluşun vahiy ile müjdelendiği yerdir."
Hz. Nuh Peygamber Anma Merasimi’nde Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın önemli ifadesini nakledelim: “Ben Şırnak'ı Mekke'ye benzetiyorum. Gerek coğrafi görünümü itibariyle. Şırnak'a bakın, şehre bakın Mekke'yi gözünüzün önüne getirin. Şimdi Buna Cudi Dağını da ekliyorum. Bakın Cudi Dağına, Nur Dağını, Mekke'deki Nur Dağını gözünüzün önüne getirin. Az sonra burada bir dua yapacağız. Burada şimdi yapacağımız o duayı görün ve Arafat'ta yaptığımız vakfe duasını gözünüzün önüne getirin. Kaç açıdan Mekke'ye benzeyen bir şehir değil Elhamdülillah. Bunun için hamd etmemiz lazım. Şükretmemiz lazım. Cenabı Hak hamdimizi, şükrümüzü kabul eylesin. Cudi ve Nur Dağı’nı kardeş kabul ederek, Arafat’ı ve Cudi’yi kardeş kabul ederek bir dua yapalım.” dedi.
İşte o an; binlerce insanın içten ettiği dualar, Cudi’nin zirvesinden gökyüzüne yükselirken, bu benzetme yüreklerde büyük bir yankı uyandırdı. Gözler doldu, eller semaya açıldı. Sanki Nuh’un duası ile Arafat’ta edilen dualar aynı gökte buluştu. Bu yılki program sadece bir anma değil, aynı zamanda büyük bir farkındalık ve sahiplenmeydi. Ecdadının izini takip eden bir halkın, geçmişine sahip çıkma iradesiydi. Cudi'de yalnızca Hz. Nuh anılmadı, aslında insanoğlunun unuttuğu asalet, sabır ve teslimiyet hatırlatıldı. Ve biz biliyoruz ki her sene daha da büyüyerek gelen bu zêv bu gelenek, artık sadece Cizre’nin ya da Şırnak’ın değil; bütün İslam coğrafyasının ortak bir hafızasına dönüşüyor. Zaten asırlarca da süregelen böyle değil miydi?
Cudi’de Yankılanan Bir Miras: Zêv, Hz. Nuh Peygamber Anma Etkinlikleri
Bazı etkinlikler vardır ki, yalnızca protokolden ibaret kalmaz; ruhlara işler, kalplerde iz bırakır. Şırnak’ta ve Cizre’de bu yıl düzenlenen Hz. Nuh Aleyhisselam anma etkinlikleri de işte tam bu minvalde, hem resmî hem de gönüllere hitap eden bir bütünlük içinde icra edildi. Şırnak Valiliği Belediye işbirliğiyle ve ayrıca etkinliğin önemli bir ayağını oluşturan Cizre Kaymakamlığı'nın birlikte yürüttüğü bu anlamlı programın hazırlık süreci haftalar öncesinden başladı. Şırnak Valisi Sayın Birol Ekici, ilgili kurumlarla bir dizi toplantı gerçekleştirerek programın çerçevesini titizlikle çizdi. Cizre cephesinde ise Kaymakam Sayın Ahmet Vezir Baycar, aynı hassasiyetle birçok kurumla bir araya geldi, fikir alışverişinde bulunarak görev dağılımlarını belirledi. Her detayda, bu toprakların taşıdığı manevî yükün hakkını verme gayreti hissediliyordu.
Cizre’deki etkinliğin merkezi Hz. Nuh Aleyhisselam Camisi oldu. Aşure dağıtımıyla başlayan program, yalnızca bir ikram değil, aynı zamanda ortak hafızamızın tazelenmesiydi. Bu topraklarda doğan “Heft Ta’am” (yedi yemek geleneği)’a dair de güzel bir müjde verildi: Kaymakam Bey, bu kültürel mirasın tescillenmesi için girişimlerin başlatıldığını kamuoyuyla paylaştı. Ve insanlığın ikinci babası ulul ‘azm peygamber (beş büyük peygamberden biri) Hz. Nuh aleyhisselam’ın türbesi ziyaret edildi. Dualar okundu. Hz. Nuh’tan bize yadigâr kalan her değerin yaşatılması için kararlı bir irade ortaya konmuştu. Sabah saat yedide Cizre Kaymakamlığı önünden başlayan Sefine Tepesi servisleri ise adeta bir gönül seferberliği gibiydi. Genç, yaşlı, kadın, erkek; herkesin ortak durağı Cudi Dağı’nın etekleriydi. Tufan’dan sonra geminin sığındığı yerdir Cudi. Bugün de insanların manevî huzura sığındığı yer...
Festival alanında da ayrı bir bereket vardı. İlçe Tarım Müdürlüğü’nün standında Cizre’ye ait coğrafi işaretli ürünler tanıtıldı. Memil Heva, Lüzine, Cizre Leyminetesi… Gelenek, tatla buluştu; misafirlerin elleri doldu, gönülleri şenlendi. Kızılay Cizre Şubesi, Kızılay Cizre Gönüllü Merkezi standında ise; Hz. Nuh, Cudi ve Tufan hadisesini kaleme almış olan araştırmacı yazar Abdullah Yaşın’ın “Nuh Tufanı ve Cudi Dağı” ve “Büyük Kürt Mucit El Cezeri” adlı eserleri halka ücretsiz olarak sunuldu. Ve nihayetinde, lezzetli bir ikramla son buldu: pilav ve kavurma.
Bu toprakların tarihi, sadece taşında toprağında değil; hatırlanan hatıralarında, yaşatılan değerlerinde gizlidir. Hz. Nuh’un izinden yürümek; bir gemiyi değil belki ama bir milleti sahile çıkarma gayretidir. Cudi’nin gölgesinde atılan her adım, bugün için değil, yarın için bir duadır.
Ve ne mutlu o dualarda adı geçenlere…