Günümüzde karşılaştığımız olaylar; dünyanın pek çok yerinde yaşanan savaşlar, açlıktan ölen çocuklar ve birbirine tahammülü kalmamış insanlar sadece acı çekmemize değil, aynı zamanda kendi varlığımızı ve insan olmayı sorgulamamıza sebep oluyor.
İyi olmak, iyi hissetmek, iyileşmek artık eskisi kadar kolay değil. Kendimiz iyi olsak bile etrafımızda yaşanan acılar ve zorluklar bizi derinden etkiliyor, çoğunlukla da kendimizi kötü hissetmemize neden oluyor. Bu hafta, belki de yeniden hatırlamaya en çok ihtiyaç duyduğumuz çok önemli bir konuyu masaya yatırıyoruz: İnsan.
*
İnsan; yalnızca etten, kemikten ibaret değildir; ruhu, duyguları, düşünceleri, yaşanmışlıkları ve ilişkileriyle bir bütündür. Kimi zaman hayatın getirdiği zorluklar, kayıplar, kırgınlıklar ve yalnızlıklar karşısında çoğumuzun en büyük ihtiyacı; içten bir dokunuş, samimi bir sohbet veya sadece yanımızda birinin olmasıdır. Çünkü kırılmış ruhları onaran, insandır ve dolayısıyla insan, insanla iyileşir.
*
İyi olmanın, iyi hissetmenin, iyileşmenin zorluğundan söz ettim. Zira yaşananların insanı getirdiği yer burası… İnsanlar bunu genellikle duygusal olmaya bağlasalar da bu, duyarlı olmanın insanı sürüklediği yerdir aslında. Duyarlılık, insan olmanın en temel özelliklerindendir. Başkalarının duygularını anlama, empati geliştirme ve destek olma isteğini harekete geçirir. Katılır mısınız, bilmem ama bence iyileşmeyi zorlaştıran temel sebeplerden biri, duyarlılığımızı yitirmiş olmamızdır. Çünkü biliyorum ki gerçek bir iyileşme, bir kalbin diğer kalbe dokunuşuyla başlar. Bazen bir arkadaşın anlayışla baktığı gözler, bazen bir dostun sabırla dinlediği kulaklar, bazen de tamamen tanımadığımız birinin küçük bir nezaket jesti; kırılmış ruhları onarır, gerçek anlamda iyileşmeyi sağlar. Bu iyileşme, mucizevi değil, aslında en doğal, en insani şifadır. Çünkü insanın doğasında paylaşmak, hissetmek, dertleşmek ve birbirine destek olmak vardır.
*
Kendimizi yalnız, çaresiz ve kırgın hissettiğimiz zamanlarda, başkalarının varlığıyla güç bulmamızın sebebi budur. Kimi zaman tedaviler bile yetersiz kalırken herhangi biri için “var olmak” bile iyileştirici gelir. Sessiz bir yürüyüş, birlikte geçirilen huzurlu bir an ya da sadece karşılıklı oturmak… Bunlar gözle görülmeyen ama kalpte hissedilen iyileştirici dokunuşlardır.
*
Toplumsal hayat; insanın varoluşunu yalnızca birey olarak değil, bir bütünün parçası olarak yaşadığı sahnedir. Bu sahnede attığımız her adım, söylediğimiz her söz, bakışlarımızın taşıdığı her anlam; bir başkasının hayatına dokunur, bir başka kalpte yankı bulur. Bu yüzden insan ilişkileri, görünmeyen bağlarla örülüdür. Bazen kelimelere, bazen sessizliklere sığınır. Bazen bir tebessümde, bazen gözden kaçan bir detayda şekillenir.
Toplum içinde ilişkilerimizin derinliği arttıkça bireysel yaralarımızın sarmalandığını görürüz. İlişkiler yalnızca bir ihtiyaç değil, aynı zamanda iyileşme alanlarıdır. İnsan, güvenle sarıldığı yerde kendini açar, acısını paylaşır ve umutla geleceğe bakar.
*
Bana göre iyileşmeyi zorlaştıran etkenlerden biri de modern dünyanın giderek zayıflattığı insani bağlar ve insanı içine çeken derin yalnızlıktır. Modern zamanlarda bu bağların zayıfladığını, ilişkilerin yüzeysel kaldığını, hızla kurulan ama bir o kadar hızla dağılan ilişkilerle içsel yalnızlığın büyüdüğünü gözlemlemek mümkün. Örneğin teknoloji bizi birbirimize yakınlaştırırken bir o kadar da yüzeyselleştirdi maalesef. Ancak hepimiz de çok iyi biliyoruz ki gerçek iyileşme, ekranlardaki soğuk piksellerden değil, canlı bir kalbin sıcak temasından gelir. Birbirimize zaman ayırdığımız, dinlediğimiz, anladığımız ve destek olduğumuz kadar iyileşme sağlarız.
İyileşmek için her zaman büyük adımlar atmak gerekmez. Bazen sıcak bir merhaba, küçük bir “Nasılsın?” sorusu, samimi bir gülümseme, içten bir teşekkür ve bu davranışların sağladığı yüksek moral kimi tedavilerden bile daha iyileştirici olabilir. İnsan insanla iyileşir; çünkü en derin yaralar bile sevgiyle, anlayışla ve birlikte sarılır.
*
“İnsan insanla iyileşir.” derken aslında iyileşmenin temelinde güvenli bir ilişkinin ve bilinçli bir yolculuğun yattığını da ifade ediyorum. İşte, tam da bu noktada koçluk devreye girer ve böyle baktığımızda modern zamanlar için koçluğun ne kadar gerekli olduğunu daha iyi anlarız.
Koçluk; koçun danışanını yargılamadan dinlediği, anlamaya çalıştığı, sorularla danışanda farkındalık yaratılarak onun kişisel gücünün ortaya çıkarıldığı bir süreçtir. Bir koçla kurulan ilişki, kişinin kendi içinde saklı olan potansiyeli keşfetmesine ve içsel yaralarını iyileştirmesine olanak tanır.
Tıpkı bir dostun sıcaklığı gibi koçluk sürecinde birey, kendini açar; kendini daha iyi tanır; korkularını, güçlü yanlarını ve hedeflerini netleştirir. Bu güven dolu ilişki sayesinde kişi, geçmişin yüklerinden özgürleşir ve geleceğe umutla yürür. Yani insan insanla iyileşirken koç, o “insan” olma halini profesyonel bir rehberlikle güçlendiren, destekleyen bir yol arkadaşıdır. Koçluk; iyileşme ve gelişme yolunda atılan adımların en sağlam, en bilinçli ve en sürdürülebilir halidir. Koçluk, hayatın karmaşasında kendini kaybettiğin anlarda yanında birinin olduğunu hissetmen için vardır. Çünkü koçluk aracılığıyla kendinle kuracağın bağ, iyileşmenin başlangıcıdır.
*
Belki de bu yüzden her zamankinden daha çok birbirimize iyi gelmeye, birbirimizin yanında olmaya ihtiyacımız var; dinlenilmeye, görülmeye, yargılanmadan anlaşılmaya… Bazen tek başına başa çıkmakta zorlandığımız meselelerde, bir başka insanın rehberliği, aynalığı ya da sadece varlığı bile büyük bir fark yaratabiliyor. Hayatın hızına, karmaşasına ve içsel yüklerimize karşı bir durak gibi duran bu insani temas, zamanla bizi iyileştiriyor. İşte, tam da bu noktada koçluk, bu temasın profesyonel ve güvenli bir biçimde kurulduğu alanlardan biri olarak karşımıza çıkıyor.
Toplumsal hayatta daha derin ilişkiler kurmak için belki de yeniden hatırlamamız gereken şey şudur: İnsanla kurulan her bağ, kendimizle kurduğumuz bağı da şekillendirir; kalpten kurulan her ilişki, toplumu biraz daha yaşanır, hayatı biraz daha anlamlı kılar…
Peki, ya sen, en son ne zaman birine gerçekten kalbinle temas ettin?
İNSAN İNSANLA İYİLEŞİR
Günümüzde karşılaştığımız olaylar; dünyanın pek çok yerinde yaşanan savaşlar, açlıktan ölen çocuklar ve birbirine tahammülü kalmamış insanlar sadece acı çekmemize değil, aynı zamanda kendi varlığımızı ve insan olmayı sorgulamamıza sebep oluyor.
İlk yorum yazan siz olun