"DUYGU KARMAŞASI....!"

“Mezopotamya kokuyor yağmur, tenin kokuyor Mezopotamya, yani özgürlük, yani barış, Yani mem-u-Zin, Yani edul-e u Derweş, yani AŞK, yani yürek dinginliği ve yokluk ve hüzün ve sessiz bir çığlık…

“Mezopotamya kokuyor yağmur, tenin kokuyor Mezopotamya, yani özgürlük, yani barış, Yani mem-u-Zin, Yani edul-e u Derweş, yani AŞK, yani yürek dinginliği ve yokluk ve hüzün ve sessiz bir çığlık…
Şehr-i Şırnak-ta, Şehr-i Botan-da, Tanımlamasını yapamadığınız bir duygu karmaşanın fırtınasını yaşamak, adı farkı rengi yek olan, bütün kör ihanetlere sessizçe haykırmak sokaklarında ayrık aşkların kan izlerinin sindiği kaldırımlarda, her çeşit silah ve sirenlerinin VE KORKULARININ en nefret etiğiniz bir şarkının nameleri gibi kulaklarınızı sağır eden duygusunun isyanı gibi, bir karmaşayı yaşarsınız ya bazen…!
Sus-san bir ölüm konuşsam bir ölüm....!
Kendinizi yalnız, sahipsiz ve kimsesiz kaldırım taşları arasına sıkışmış hissetmek gibi, yar-dan öte, dost-tan öte, aşkt-tan öte yitirilmiş bir düne inat, yarını düşlemek, bir çocuğun önyargısız, saf ve temiz kavgası gibi..
Ama inadına on-lara rağmen ve size rağmen, yine de akıyor hayat, sımsıcak ve size dair umutla..
Sonra anlarsınız ki, en dost, en aşk, en sırdaş, en yoldaş sizsiniz “sadece” kendinize, "Mevlana’nın dediği gibi, “derman adarım derdime, dermanım derdim imiş…”
Velhasıl en çok kendinizi sevin, en çok kendinize inanın,( ben buna pozitif narsizm diyorum- mutlu olmanın tek şartı) kızmadan, egolardan öte, önyargıları silercesine, onlara ulaşmanın tek sağlıklı iletişimi ve mutlu olmanın şifresi bu olsa gerek, bir kere daha on-lara inat, içinizdeki ışığın tüm aleme yetecek kadar derin ve sevgi dolu olduğunu anlarsınız, yeter ki kendinizin farkına varın, gerisi ölümlü ve yalan…!
Kısaca, sizde biter, size gider, size açılır ve size içinizedir bütün yollar..!!!
Bir yol sizden noksan ise, o yoldaki arayış- (aşk,dost sevgili) beyhude bir yok oluş, mutsuzluk ve hüsrandır sonu…!
*
Şairin dediği gibi mutluluk yalnızlığınızda gizli..! bu aşk dolu yalnızlık, erdemli ve bilgece bir çoğalmadır, ötekilerin asla anlayamayacakları…!
"Herkes bu mukaddes duyguyu üstüne almasın, kapitalizmin kölesi olan,egolarının kölesi olan özneden uzak, duyumsuz insanları sadece maddi yerleri, evleri cebindekileri ile değerlendiren ahlak fakiri zenginlerin, kokuşmuş bencil, insanlığı ölmüş beyinleri, anlayışları bu erdemli duyguyu anlayamaz, hatta anla-mış gibi de yapamaz- çünkü sırıtır..! illa insan olmak lazım diyor şair.!"
*
Yitirecek bir şeylerimin olmasını isterdim diyor şair ve de yitirmek...Yitirmek belki hayata bağlardı beni. Oysa, ne karamsar olacak kadar bir yitirmişliğim ne de bıkkınlık duyacak kadar bir yaşamışlığım oldu...
Kimsesizken zaten hiç bir gidiş acıtmıyor içimi, bu kadar dışındayken dışına alışmışken hayatın hiç bir yaşamışlık yormuyor beni....
Hep en tenhasında kalabalıkların, sokağın sonundan, şehrin en dip noktasından bir yaşamışlık... Aynalara yansıyan siluetimin silineceğinden korkarak sustum ben!
Hep anlamadıklarıma ekleyerek anladıklarımı, daha çok kırıp daha çok kırılarak acı çekerek; yarasız yapamıyor içimdeki kentin ışıyan sureti.Önce bir ülkeyi, sonra diğer ülkeyi sonra dünyayı ve insanları düşlüyorum eksikliğimi, yalnızlığımı ve çaresizliğimi...
Çok uzaklara gitmek istiyorum, anlımı cama fikrimi boşluğa bırakıp, duraklardan geçiyorum,gideceğim yolun bir an önce bitmesinden korkarak gidiyorum ama gittiğim yerin düşlediğim o uzaklar olmadığını biliyorum. Daha bir yalnızlaştırarak, daha bir çirkinleştirerek insanların kendi katilleri olabildiklerini öğreniyorum her suskunlukta...
Oysa ölümün en basit şekliydi "kan dökülmeden" olanı... Ama, bütün ölümler tek kapıdan girip, aynı mahşere uyanıyor, çokça zamansız ve "Flu"...
*
Şimdi daha iyi anlıyorum, anlaşılmak kaosu, anlamak acıyı beraberinde getiriyor. Anlaşılmak büyünün bozulmasına, anlamak büyülenmeye benziyor, bu efsun korkularımı ve karanlığımı çoğaltıyor, beni yalnızlaştırıyor, göz kapaklarımı açmamı zorlaştırıyor. Sevgi... İnanç... Emek...
Ben hep inanarak ,inanmanın sevgiyi getirdiğini, sevginin inancı gerektirdiğini ama doğruların söylendiği anlamına gelmediğini bilerek,emek/liyorum kendimi. Çünkü biliyorum hiç bir sevgi güvensiz yaşayamaz dağılır, yarısından kopmuş bir kadavra gibi ayaklarının ucuna düşer,çürümüş gövdesi ve gözleri miğdeni bulandırır.Yinede hep inanarak ama hep yanılarak, yorularak emek/liyorum...
Kızmadan kırılarak,krılıp içime dağılarak!
"İşte ellerimde yüreğim,titreyen...
Ben bütün suskunluğumu gözlerime
ıslatıyorum.
Hangi yağmur çizecek gecemi?"
Yeniden bir eksiklik olduğunu hatırlıyorum yalnızlığın,eksik yanlarımız ya vuruluyor,ya dönüyor yada...
Eksikliğin açtığı boşlukta durmadan çoğalan bir karalık ve hüzün var, yavaş yavaş unutulan gülümsemeler ve sevmelerde olduğu gibi.
Neden diyorum, içimi yüzüme vuran bu eksiklik! Gözbebeklerimin kucağında sakladığı bir çocukluğun yutkunmasıyla yırtılan çığlık oluyorum.Üşüyen ellerimi saçlarıma yaslıyorum...
Tam kıyısında dururken yeni bir hayatın, yine kendimi seçiyorum... öylesine...! Elesine....
Sevgi ve Barışla Kalınız...!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazar Yazıları Haberleri