Değişim ve dönüşüm, hem bireysel hem de toplumsal yaşam için evrensel bir gerçekliktir. Bu süreçlerin doğru yönetilmesi, birçok riski bertaraf ederek daha doğal ve gerçekçi bir ortam yaratmanın temelini oluşturur. Bu, keyfi bir çaba değil, toplumsal ihtiyaçların doğru tespiti ve tabandan gelen iradenin doğru algılanmasıyla ortaya çıkan bir gerekliliktir. Tarihsel liderlikler ve yönetim birimleri dahi, bu gerekliliği görüp harekete geçtiklerinde öncü bir rol üstlenmişlerdir.
Asıl sorumluluk, tabandan gelen dönüşüm taleplerini toplumsal menfaatlere uygun bir yöne evirme noktasında liderlere ve idari birimlere düşer. Bilgi birikimi, tarihsel sorumluluk, cesur kararlar alma ve risk alma becerisi, bu süreçte liderlerin başarısını belirleyen önemli kriterlerdir. Taleplerin, mevcut durumun, olması gerekenlerin ve gelecek revizyonlarının titizlikle analiz edilmesi, değişimin doğru yönlendirilmesi için hayati önem taşır.
Değişim ve dönüşüm süreçlerinin temelini, evrensel hukuk, demokrasi ve temel insani yaklaşımlar oluşturur. Bu ana değerler üzerine inşa edilen uygulamalar, başarının en önemli metodolojisidir. Bu sayede, belirli bir yanlı siyaset, tercih veya dengesiz ilişkiler yerine daha objektif yaratımlar ortaya çıkarılabilir.
Doğru bir metodoloji ile yaratılacak yeni vizyonlar, daha müreffeh ve sosyolojik açıdan daha entegre olmuş genel yapıların kapılarını açar. Ekonomik kaynakların yerli yerinde kullanıldığı, tamamen insan odaklı bir yaklaşımın sergilendiği bir durum yaratmak, bu genel ideal çalışmasının temelini oluşturur.
Toplum gerçeklerine uygun, yerli yerinde çabaların altyapısını sağlamak için geniş bir mutabakat sağlanması ve toplumun bu değişime hazır hale getirilmesi unutulmamalıdır. Üstenci bir yaklaşım yerine, geniş bir tabana dayalı çalışma anlayışı benimsenmelidir. Bu da ancak tabana dayalı çalışma modelleri geliştirerek sağlanabilir ve meşruiyet amacı da böylece kolaylaşır. Geniş bir tabana dayanan değişim ve dönüşüm çabalarında, toplumsal katmanlardaki bireyler, çeşitli meclis yapıları, çalışma grupları ve çalıştay yöntemleri etkili olacaktır.
Bilginin geniş kitlelere ulaştığı ve artık tek bir alana hapsolmadığı günümüz dünyasında, seçkinci rehberlerden öte, halkın bu tabanına güvenmek gerektiği gerçeği dikkate alınmalıdır.
Belirli uzmanlık alanlarından ve diğer seçkinci yapılardan ziyade, geniş halk tabanına dayanan güven anlayışı, daha sağlam bir geleceğe yol gösterecektir.