“Kürtlerin ve Kürt aşiretlerinin Filistin’e göçü yalnızca sosyolojik bir olgu ya da basit bir yer değiştirme hareketi değildir. Bu göçün temelinde İslam adına cihat etme ve Haçlılarla mücadele etme düşüncesi yatmaktadır.”
Büyük Eyyûbî Hanedanı’nın kurucusu Sultan Selahaddin Eyyûbî, Hıttîn Muharebesi’nin ardından 2 Ekim 1187 tarihinde Kudüs’ü Haçlı kuvvetlerinden alarak, 88 yıl süren Hristiyan egemenliğine son vermiştir.
Filistin’deki Müslümanlara yardım etmek amacıyla bölgeye gelen Sultan Selahaddin, kenti ele geçirdikten sonra beraberinde getirdiği Kürt süvarilerinin bir kısmını şehrin güvenliğini sağlamak üzere Kudüs’te bırakmıştır. O dönemden itibaren bölgede yerleşen bu toplulukların torunları günümüzde de aynı topraklarda yaşamaya devam etmekte olup, özellikle El-Halil kentinde yoğunlaşmışlardır. Günümüzde Filistin’de yaklaşık 70 bine yakın Kürdün yaşadığı resmî kayıtlara geçmiştir.
Selahaddin Eyyûbî’nin yakın akrabalarının yanı sıra, bölgeye destek amacıyla çok sayıda Kürt aşireti de gelmiş ve bunların bir kısmı zamanla Filistin’e yerleşmiştir. Bu aşiretlerin önemli bir bölümü, özellikle Atabegler (Nureddin Zengî) döneminde Ürdün, Filistin ve Kudüs şehirlerine iskân edilmiştir. İkinci yerleşim dalgası Eyyûbîler sonrasında Memlük Devleti döneminde gerçekleşmiş, Osmanlı döneminde ise daha sınırlı olmakla birlikte Kürt yerleşimleri devam etmiştir.
Kürtlerin ve Kürt aşiretlerinin Filistin’e göçü yalnızca sosyolojik bir olgu ya da basit bir yer değiştirme hareketi değildir. Bu göçün temelinde İslam adına cihat etme ve Haçlılarla mücadele etme düşüncesi yatmaktadır. Sultan Selahaddin Eyyûbî’nin uyguladığı stratejilerden biri, Kürt savaşçıları ve onlara bağlı aşiretleri Filistin’e yerleştirmek olmuştur. Bu kapsamda El-Halil, Akka, Nablus ve Gazze gibi Filistin şehirlerinde Kürt mahalleleri kurulmuş ve aşiretler bu bölgelere iskân edilmiştir.
Bölgedeki Kürt nüfusunun artması, yerleşik Arap aşiretleri arasında rahatsızlığa yol açmış ve zamanla çeşitli sürtüşmeler ortaya çıkmıştır. Özellikle Temimîler ile Kürt aşiretleri arasında yaşanan çatışmalar, aşiretler arası gruplaşmalara neden olmuştur. Miladi 1473 yılında meydana gelen aşiretler arası savaşlarda ciddi can kayıpları yaşanmıştır. Daha sonra, Miladi 1830’da Mısırlı İbrahim Paşa döneminde Filistin’deki aşiretler iki ana gruba ayrılarak yeniden düzenlenmiştir. Bu süreçte Arap aşiretlerinin bölgede hâkimiyet kurmasıyla, Eyyûbîler döneminde yerleştirilen Kürt aşiretleri Nablus, Led, Kudüs, Han Yunus ve El-Halil şehirlerine sıkışmak zorunda kalmıştır.
Sultan Selahaddin Eyyûbî, Nablus kentine Hakkârî (Hêkkarî) aşireti reisi Seyfeddin Ali bin Ahmed el-Hêkkarî’yi yönetici olarak tayin etmiştir. Ahmed el-Hakkârî, aynı zamanda Memlük Devleti’nin hazır askerî birliklerinin teşkilatlanmasında da önemli bir rol üstlenmiştir.
Haçlı Seferleri’ne karşı mücadele kapsamında El-Cezire (Cizre) ve Serhad bölgelerinden çok sayıda Kürt medrese âlimi de cihat amacıyla Filistin’e gelmiştir. Bu dönemde Kudüs’te Kürt ulemâsı büyük bir saygınlık ve etki alanına sahip olmuştur. Ahmed Muhammed el-Kürdî el-Bistâmî (Salahiyye Medresesi), Şeyh Yusuf el-Kürdî ve Şeyh Cibril el-Kürdî gibi âlimler, hem ilmî faaliyetlerde bulunmuş hem de Kudüs mücadelesinde aktif rol almışlardır.
Kudüs’ün fethinde Sultan Selahaddin Eyyûbî’nin liderliğinin yanı sıra, bölgeye gelen Kürtler, Kürt ulemâsı ve Kürt aşiretlerinin de önemli katkıları olmuştur.