16 Aralık 2024

ŞIRNAK HABER

Haktan Yana Halkın Yanında

MEMLEKETİM

“GAZETECİ/YAZAR CUDİ ÖKTEN’İN KALEMİNDEN..”
MEMLEKETİM
Memleketim…
Gözlerimi hayata açtığım, ışıkla ilk tanıştığım, ilk çığlıklarımın duvarlarında yankılandığı topraklar…
Gerçek yaşam kaynağı olan anne kucağına ilk alındığım mutlu yuvam.
Dünyanın lezzetleriyle tanıştığım, kana kana suyunu yudumladığım, bir buğday başağı gibi filizlendiğim bereketli topraklar…
İlk defa yağmurlarında ıslandığım, toprağın o büyülü kokusuyla tanıştığım, güneşinde yandığım memleketim…
İlk adımlarımı attığım yerdir memleketim…
İlk okulum; siyah önlüğüm ve beyaz yakamla sıralarına ilk kez oturduğum öğrencilik yıllarıma yurt olan memleketim…
Okuma yazmayı öğrendiğim, ilk sözcüklerimi yazmaya başladığım, ilk kez âşık olduğum, birbirinden güzel anılar biriktirdiğim memleketim…
İlk şiirimi, ilk mektubu yazdığım, şarkılar söylediğim, hayatıma dokunan ilk kitabı okuduğum kutsal coğrafyam…
Evin damına serilen yataklarda uyumaya çalışırken hayretler içinde seyre daldığım yıldızların diyarı…
İlk kez hayaller kurmaya başladığım, gökyüzünü seyrederken kayan her yıldızda hep aynı dileği tuttuğum sıcak yaz gecelerimin anavatanı.
Kar yağışlarına hasret bıraksa da soğuk kış günlerimi yaşadığım kent…
*
İlk radyo istasyonuna kavuşturduğum ve birbirinden güzel radyo programları hazırlayıp sunduğum, çok sevdiğim gazetecilik mesleğine başladığım; ilk haberimi, ilk köşe yazımı yazdığım, en önemli sorunlarını manşetlerine taşıdığım, ilk gazetemi bana kazandıran, TV kameralarına ilk defa konuştuğum canım memleketim…
İlk mücadelemi kendisi için verdiğim, üstadımla sokak sokak, kapı kapı yardıma muhtaç insan aradığımız merhametli şehrim!
*** *** ***
Sık olmamakla birlikte fırsat buldukça giderim. Özlüyorum…
Hamuruyla yoğruldum, tandırlarında piştim memleketimin.
Çocukluğum, ilk gençlik yıllarım orada geçti ne de olsa…
Her gittiğimde, hayatta olmasalar bile halkının kahramanı; şeref, haysiyet, ahlak, erdem abidesi babama; nur yüzlü, gül kokulu, merhamet timsali anneme giderim bir bakıma…
Evimizin bahçesinde, yürüdüğüm sokaklarda, gördüğüm her simada onları anımsıyorum. Memleketin her bir köşesine iz bıraktılar çünkü…
*
Özlüyorum işte!
Mezarlarını ziyaret etmek bile insanın içini ferahlatmaya yetiyor. Her seferinde boğazımda kocaman bir düğümle dönüyorum. Bir yanım ferahlarken öbür yanım soluksuz kalıyor. Garip bir ikilem yaşıyorum her seferinde.
Dedim ya, özlüyor insan işte!
Çocuklara gidiyorum:
Yeğenlerime…
Onları da çok özlüyorum. Her gittiğimde biraz daha büyümüş oluyorlar.
*
Sık görmediğimden midir nedir, hala küçük çocuklarmış gibi davranırım onlara. Sonra uyarıyorlar hemen:
– Amca, hala çocukmuşuz gibi davranıyorsun!
– Dayı büyüdüğümüzün farkında mısın?
Hayır, değilim! Büyüdüğünüzün farkında değilim çocuklar!
Ne yapayım, büyüdüklerini göremiyorum ki! Aklımda hep o küçük halleri var. Geri dönene kadar onlarla oyunlar oynar, bolca eğlenceli vakitler geçiririz.
*
Kardeşlerime gidiyorum:
Çocukluk hafızam onların anılarıyla dolu. Kardeş özlenmez mi? Hepsi bir anne, hepsi bir baba, hepsi canından bir parça! Biliyorum ki, bir gün pılımı pırtımı toplayıp döndüğümde hepsini karşımda kucaklarını açmış halde bulurum. İnsanın için ısıtan bir güvendir bu!
Dostlarıma gidiyorum:
Hani, şu zor zamanda başınızı omuzuna dayadığınız dost. Hani, ihtiyaç duyduğunuzda iki eli kanda bile olsa yanınızda biten dost. Hani can dersiniz, candan öte; kardeş dersiniz ondan da öte olan dost…
Aynanızdır gerçek dost. Ona bakınca kendinizi görürsünüz. Size gerçek olanı gösterir, bu yüzden siz ne olduğunuzu, kim olduğunuzu onunla fark edersiniz. E dost sonuçta.
Boşuna “Sevmek dostluktanmış” demedi zamanında şairin biri!
*
Akrabalarıma gidiyorum:
Sizin akrabalığa bakışınız nedir bilmiyorum ancak bildiğim bir şey varsa her yerde akrabalık bağlarının gitgide zayıfladığı, sıradanlaştığıdır. Birlik ve beraberlik ruhu git gide önemini yitiriyor maalesef. Benim için böyle bir durum yok elbette, seviyor ve özlüyorum hepsini…
Kimi zaman kahkahalarla güldüğümüz, kimi zaman ağladığımız o çok sevdiğim kuzenlerimi özlüyorum her daim.
Çocukluk anılarımızı paylaştığımız, aynı filmleri seyrettiğimiz, aynı şarkıları dinlediğimiz, aynı süper kahramanları sevdiğimiz arkadaşlarımdı hepsi…
*
Her sokakta yığınla anı biriktirdiğimiz akrabalarım onlar.
Şimdi hepsinin kocaman çocukları var, onları da seviyor ve özlüyorum.
Toprağıma gidiyorum:
Coğrafyama, doğup büyüdüğüm topraklara…
Benim için kutsal olan ve yaşamın hiçbir vaktinde kutsallığını kaybetmeyecek topraklara…
Ancak bir gerçek var ki, her zaman iyi şeyler için gidemiyorsun. Zaman zaman acıyı sırtlamaya, beraber ağlamaya, çaresizliğe çare olmaya, omuz olmaya gidiyorsun…
Tıpkı şimdi geldiğim gibi…
Veysi’ye geldim bu kez, gencecik yaşında üzerine örtülen toprağa sarılmaya…
*
Hatıralarını canlandırmaya,
Çocuklarını kucaklamaya!
Dedim ya, her zaman iyi şeyler için gelemiyorsun.
Kimi zaman kayıpların için geliyorsun; arkasından gözyaşlarıyla sulanmış çiçekleri koklamak, açtığı yaraya bir nebze olsun şifa bulmak, acıyı paylaşmak, dua etmek için…
Kuzenimi kaybettim bu kez de…
Canımı kaybettim; Veysi’yi kaybettim…
Erken oldu.
Çok ani oldu ancak ne desem boş!
Aramızda yok artık, gitti maalesef!
Ruhunu sahibine teslim edip genç yaşta ayrıldı aramızdan…
Beraber büyümüştük.
Kocaman, sevgi dolu yüreğinde hep o çok sevdiğim çocuğu görürdüm.
Tertemizdi Veysi.
Kötü insanların mantar gibi türediği çağda yaşadı ancak kötülük nedir, bilmezdi. Dünyanın çamurunu atsanız, tek bir leke tutmayacak ak pak biriydi.
İyi insandı Veysi; çok efendi, saygılıydı ve bir o kadar saygıdeğer.
Mertti Veysi, dürüsttü, adaletliydi, ahlaklıydı, delikanlıydı…
Günümüz insanına pek benzemezdi. Hani herkesin dilinde bir laf anlamsız bir şekilde dönüp dolanıyor ya, bu laf Veysi’ye “cuk” diye otururdu. “Adam gibi adamdı!” yani…
Gerçek bu!
*
Canım Teyzeoğlu, Canım Kardeşim Veysi;
Bu kadar aceleye getirmeye ne lüzum vardı ve yahut bizleri bu kadar acıya boğmaya?
Yarım bıraktın bizleri biliyor musun?
Kendinle beraber bizlerden de çok şey koparıp götürdün bilesin ve geriye gözyaşlarıyla yıkanmış anlamsız, gri bir kent bıraktın!
Yokluğuna alışmayı kolay mı sanıyorsun iki gözüm?
Biliyorum, farkındayım, hepimizin gideceği yol ama seninki çok erken olmadı mı kardeş?
*
Ne halt edeceğiz şimdi? Senin olmadığın sohbetlerde ne diye konuşacağız? Neye çare arayacak, hangi soruya cevap bulacağız?
Sosyal medya hesabında kendi fotoğrafınla yaptığın bir paylaşımını hatırlıyorum; “Ey toprak, Rabbim benden razı olana dek, bana sarılma!” demiştin.
*
Artık zamanı geldi demek, artık Rabbin senden razı demek…
Bu görevi verdiğin toprak, Rabbinin rızasını öğrenir öğrenmez tam da istediğin gibi sarıldı sana demek… Üstelik genç yaşında…
Belli ki Rabbinin rızasını çok istedin ve onun senden razı olduğundan emin olduktan sonra huzuruna çıkmak istedin.
İstediğin oldu kuzen. Ne mutlu sana!
Giderken de bizlere büyük bir mesaj vererek gittin, Rabbinin rızasını alarak gittin!
Madem Rabbin senden razı, madem gitmek istedin, gözün arkada kalmasın o zaman…
Güle güle Teyzeoğlu. Biz de senden razıydık. Gittiğin yerde rahat uyu!
Ama kimsenin bilmediği bir şey daha biliyorum; sen teyzemi de çok özledin, anneni yani!
Şimdi biz, ikinizi birden özleyeceğiz Kurêxalet…
Cudi ÖKTEN…

Bir yanıt yazın

Copyright © 2005 Şırnak Haber, Her hakkı saklıdır. | Newsphere by AF themes.