İNSAN…
Gazeteci-Yazar Cudi Ökten’in Kaleminden…
İNSAN…
Başucunda bir kitap, ezberinde bir şiir, mırıldandığı bir şarkı ve yüreğini yasladığı bir dostu bulunmalı hayatta insanın ve bunlardan biri eksilse hayatından; kendisini eksik, kendisini yarım hissetmeli insan…
Sabah uyandığında ilk işi bir çiçeği sulamak olmalı mesela. Kuşlara ekmek kırıntısı, kedi ve köpeklere yemek vermeli…
Her gün farklı bir yoldan yürümeli, her sabah bir çocuğun başını okşamalı. Sokakta karşılaştığı simitçiye selam vermeli, gelip geçene günaydın diyebilmeli insan.
Güneşte yanmalı, yağmurda ıslanmalı, tir tir titrerken bile karda yürümekten zevk almalı…
Bir bisikleti olmalı insanın… Yükseklerde kanat çırpan bir kuş misali özgürce pedal çevirmeli ve hayatı boyunca her adımını özgürce atabilmeli insan. Bir uçurtma uçurmalı, bir balon şişirmeli, kaydıraktan kaymalı, salıncakta dilediğince sallanmalı mesela…
Kırlarda yalın ayak koşmalı, yatmalı insan serin çimlerin üzerine, masmavi düşler kurmalı! Hissetmeli serinliğini yeşilin ve doya doya çekmeli ciğerlerine çiçek kokularını…
Biraz sarıdan, biraz kırmızıdan, biraz da yeşil ve mordan rengârenk çiçekler toplamalı. Bir ağaca yaslanmalı ve gölgesinde uyuyabilmeli korkusuzca. Kelebekleri seyretmeli, bulutlardan farklı farklı figürler yaratabilmeli insan…
Dağları, bayırları alabildiğine yürümeli. Çukura da düşmeli ara sıra. Canı yanmalı, incitmeli ayağını ama her seferinde kalkıp tekrar yürüyebilmeli, küsmeden basmalı toprağa yeniden…
“Ayı çıkacak, yılan sokacak!” diye korkmamalı insan ve dalmalı ormanın derinliğine. Daha önce görülmemiş güzellikler derinliklerde gizlidir çünkü. Dalmalı ve keşfetmeli yeniden doğanın güzelliklerini…
Dünyanın en anlamlı keşfinin peşinden gitmek istiyorsa, kendi içine dalmalı aslında. Korkmadan, çekinmeden dalmalı ve yeniden keşfetmeli benliğini. Nereye giderse gitsin, nihayetinde tüm yolların yine kendisine çıkacağını anlamalı ve sonra kâmil insan olma yolunun kendi içinden geçtiğini görmeli. Ulaşmak istiyorsa şayet, hakikat bilgisinin burada gizlendiğini bilmeli insan!
Yine de uzun yol yolcusu olabilmeli bazen. Yüzlerce, binlerce kilometre uzaklara gitmeli mesela. Konfordan ve lüksten olabildiğince uzaklaşmalı. Acıktı mı, yol üstü bir şoför lokantasında yemek yemeli örneğin… Yaşamın kısalığına karşın yolun uzunluğuna sebat eden insanlarla sohbet etmeli, yüzünden tebessümü eksik etmeden yol hikâyelerini dinlemeli… Her gün yeni insanlar tanımaya, farklı kültürleri öğrenmeye fırsat vermeli insan…
Çocuk seslerinin kuş cıvıltılarına karıştığı parklara uğramalı ara sıra. Sararmış, küflenmiş eski tahta bir bankta öylesine oturmayı özleyebilmeli insan. Boşluğa dalmayı, boş hayaller kurmayı kimi zaman…
Bir boya fırçası, bir paleti, bir şövalesi, her tondan rengârenk boyaları olmalı insanın. Hayatında bir defaya mahsus bile olsa düşlerini resmetmeli bir tuvale…
İster üflemeli, ister yaylı, ister telli olsun, en az bir enstrüman çalabilmeli insan. Notaları okuyabilmeli ve porteye yazabilmeli duygularını. Ay ışığında, gecenin sessizliğine en güzel ezgilerini karıştırmalı ve bağıra bağıra şarkı söyleyebilmeli. “Kim ne der, kim ne düşünür?” diye bastırmamalı yüreğini. Gönlünce yaşamalı, gönlünce hareket etmeli…
Mutlu olmak kadar hüzünlenmeyi de bilmeli insan. Kâh ağlamalı kâh gülmeli. Kalabalıklara karıştığı gibi yalnız kalmayı bilmeli bazen…
Hür düşünmeli insan her daim. “Zihinsel geviş” getirmemeli mesela. Beynini her daim açık ve diri tutmalı, zihinsel köleliğe karşı durmalı. Kimselerin esaretinde olmayan bir kafaya sahip olmalı. İradesi yalnızca kendisinin olmalı, başkalarına teslim etmemeli hiçbir zaman, öyle ki vücudunun bir uzvunu teslim edemediği gibi…
Her şartta yazacak birkaç cümlesi, geriye bırakacağı bir adı olmalı insanın… Ölüp gitse bile adı yüzyıllar boyunca zikredilmeli. Nesilden nesile aktarılacak adam gibi bir hikâyesi, düşmanına bile şapka çıkartacak bir duruşu olmalı insanın…
En güçlü olduğu anlarında bile merhametli davranmaktan vazgeçmemeli, adaletten şaşmamalı insan. Ölçüyü kaçırmamalı, teraziye hile karıştırmamalı, mizanı bozmamalı. Küçücük şeylerle mutlu olmalı, en büyük mutluluklarından biri de başkalarını mutlu etmek olmalı…
Nasihatler alsa da kendi kararlarını kendi vermeli insan. Kafasına çektiği setleri yerle bir etmeli örneğin. Kurtulmalı hayat boyu sırtında taşıdığı gereksiz onlarca yükten. Terk etmeli nefreti, sevgiyi yüklenmeli ömrü boyunca…
Bir telefon kulübesine uğramalı arada bir. Numaralarını ezbere çevirebildiği birkaç yakını olmalı, arayıp sormalı hallerini. Bilmeli insan bir tebessümün, bir gülümsemenin baharı hatırlattığını…
Bir bayram sabahı kapısını çalabildiği yaşlı bir yakını olmalı insanın. Öpmeli ellerini, sarılmalı doya doya, dinlemeli saatlerce… Hassas davranmalı, sevgiyle yaklaşmalı, el üstünde tutmalı!
Fakir fukarayı, garip gurebayı da unutmamalı. Elinde kalan son azığı olsa dahi paylaşabilmeli. En büyük zenginliğin “biriktirmekte” değil, “paylaşmakta” olduğunu bilmeli insan…
Ağladığında gözyaşlarını silecek ve özlediğinde kemiklerini kırar gibi sarılacak, göğüs kafesindeki şu boşluğa yerleştirecek bir eşi olmalı insanın. Aynı yastığı paylaşmalı, uyanıp üstünü örtmeli gece; üşümesin diye…
Çağırınca gitmeli, git dediğinde sarılıp öpmeli insan…
Ortak kullandıkları eşyaları olmalı mesela… Aynı tarağı kullanmalı, aynı fincandan kahve içmeli. Tutmalı ve bırakmamalı ellerini, kalp atışlarını avucunda hissetmeli. Bir bedende iki can gibi yaşayabilmeli insan…
Kucağından indirmediği bir bebeği olmalı insanın. Sevgiyle büyütmeli. Şımaracak diye uzak durmamalı, aksine olabildiğince şımartabilmeli. Yatağı, yorganı, yastığı olmalı bedeniyle… Bıkmadan oyunlar oynamalı, bıkana kadar dondurma yedirmeli. Omuzlarında taşımalı, gittiği her yere götürmeli insan. Kahkahaları yankılanmalı her köşe başında, ağlamasıysa gök gürültüsü kadar korkutmalı. Bir tek fiske vurmadan, üzmeden büyütmeli, tek amacı sevgi dolu, mutlu büyütmek olmalı insanın.
Küçük de olsa domates yetiştirdiği bir bahçesi, maydanoz ektiği bir saksısı olmalı insanın. Çevreyi ve dünyayı korumasını bilmeli. Hor kullanarak ve pisleterek geleceğini baltalamamalı. Çocuklarına tertemiz bir dünya bırakmak en büyük amacı olmalı.
Muhakkak büyüttüğü bir ağacı olmalı insanın. Hiç yapmadıysa, toprağa en az bir fidan dikmeli ve ona gözü gibi bakabilmeli. Büyütmeli, yeşertmeli ve koskocaman bir ağacı daha insanlığın faydasına sunabilmeli.
Soğan doğramalı, patates soymalı ve ağır ağır kaynayan bir tencerede birleştirebilmeli insan. Bir tas çorba, sıcak bir bardak çay da olsa ikram etmesini bilmeli…
Sahip olduklarıyla yetinmeli, aç gözlülük etmemeli örneğin. Hak yememeli, harama el uzatmamalı, hakkından fazlasını almamalı insan. Ekmeğini bölebilmeli ve dahi yüreğini…
Çok yememeli, çok konuşmamalı insan. Asıl marifetin konuşmakta değil, dinlemekte olduğunu bilmeli.
Üç günlük dünya deyip de yan gelip yatmamalı aynı zamanda. Çalışmalı ve anlamlandırmalı yaşamını. Geçmişinde tıkanıp kalmamalı, affetmesini bilmeli, önüne bakmalı her daim ve kendinden emin hayallerine yol almalı. Geçmişinde yaşadığı her şeyi tecrübe kabul edip, her şeyden ders çıkarmalı, yaşadığı her anın tadına varmalı. Anı yaşamalı mesela…
Yaratıldığını ve Yaratıcıya muhtaç olduğunu unutmamalı; yoldan çıkmamalı, haddini de, hududunu da bilmeli insan. Koca ömründe bir gün bile olsa oruç tutmalı; ne menem bir bela olduğunu bilmeli açlığın, susuzluğun… İbadeti de bilmeli, dua etmeyi ihmal etmemeli elbette ancak dinin amacının ayrıştırmak değil, birleştirmek olduğunu bilmeli insan.
Barıştan yana olmalı, sevgiyi alabildiğince büyütmeli, ayaklarının altına almalı kin, nefret ve düşmanlıkları… Fıtratına uygun yaşamalı mesela… Kan döken değil, kan bağışlayan tarafta olmalı insan. Bilmeli paylaşmanın Allah’a yakınlaştırdığını…
Kendini bilmeli insan, her şeyden önce kendini…
Kendini tanımalı, farkına varmalı. Kendini sevmeli, kendine sarılmalı. Bilmeli ne isteyip istemediğini… Sorgulamalı hayatı örneğin. Araştırmalı, öğrenmeli ilim irfanı. Hiç yorulmadan koşmalı bilginin peşinden.
Yaşadığı hayatın güzelliklerini fark etmeli, görmeli, duymalı, hissetmeli… Her anın kıymetini bilmeli ve nefes alabildiği için Allah’a şükretmeli her insan…
Bir evi olmalı insanın; gökyüzünden tavanı, yeryüzünden tabanı olmalı. Dağlar, denizler, ovalar hepsi içinde olmalı. O kadar özgür, o kadar zengin…
Bir hayatı olmalı insanın; yalansız, dolansız, umarsız…
Öyle sade, öyle saf, öyle temiz…
Bir adı olmalı insanın, adı da “Sevgi” olmalı…
(Cudi Ökten)