“EY ACI….. GÜNEŞİN ÇOCUKLARINA…!”
Onların Anısına…! Unutmamak Unutturmamak Adına…
“EY ACI….. GÜNEŞİN ÇOCUKLARINA…!”
Ezidilere Yapılan Katliamın Yapıldığı O Günlerde Yazdığım Bir Yazı..! Güneşin Çocuklarını Unutmamak Adına. Affınıza Sığınarak Sizlerle Tekrarla Paylaşıyorum….
“Değerli halkım, şuan Şırnak’ta, Roboski’de, Gülyazı da, Uludere’de, Cizre’de, Silopi’de sayıları toplamda 5000 i geçen ‘vahşi örgüt işid katillerinin soykırımından kaçıp bize sığınan Ezidi kardeşlerimize her türlü yardımlarımızı esirgemeyelim..! Lütfen diyorum, onlara daha çok sahip çıkalım…. Ezidi kardeşlerimizin bize çook ihtiyaçları var…!!!
Köşe yazım.. Hangi şair hangi şiirinde anlatabilir güldüğünde gözlerinin içinde çakan şimşeğin kuvvetini?. Ey Güneşin çocukları, dehşetli güneşleri kıskandıran sarı saçlarınızın mavi bakan gözlerinizin güzelliğini? Kürtçe seslendiğiniz sesinizde çağlayanların coşkusunu biriktiren küçücük ellerinizde kaldı yarına sakladığınız mavi düşleriniz dağlarında Şengalın… Ey güneşin çocukları; Biliyorum, artık veremiyor veremeyecek babanız size umut ettiği dünyada yaşayacak bayram tadında adınla başlayan günlerini. Tek şahidiniz kalmamış, şengal dağlarında parçalanan yüreğinizin çığlığından başka.
Ey acı; Daha kaç asır yeşerteceksin ölüm tarlalarına dönüştürdüğün bu coğrafyalarda?, anneler daha kaç milyon kan verecek gözyaşları ile, daha kaç bahara tutsak olacak yok edilen umutlarla?, daha kaç kez ölecek, her doğumunda güneşin solmadan bütün nar çiçekleri?.
Ey acı, daha kaç mezar açacaksın meleke annelerin tertemiz yüreklerinde? daha kaç ölü cesetlerini bırakacaksın bir seher demi?, başını taşa bırakıp giderek acıyla.. duymadan doyamadan ölümlere, daha kaç körpecik bedeni alacaksın, paramparça ettiğin körpecik bedenleri ile paramparça ettiğin umutları öldürerek?
Ey acı; daha kaç kez yasak koyacaksın “olağan ölümleri” işgal ettiğin bu coğrafyalar da?, daha kaç kez kaç kol, kaç el, kaç büyümeyen parmak ve yürek, kaç göz, kaç umut, alacaksın ellerinden annelerinin…
Daha ne zamana kadar zamansız ölümlerin, düşlerini alacak körpecik çocuk gülüşlerini, bahar tadında yarınlara nedensiz bembeyaz düşlerine daha ne zamana kadar kara bulutların ölüm çığlıkları yağmur diye yağacak bir kara kış mevsiminde, Şengal dağlarında şehri Şehri Mezopotamya da
Daha ne zamana kadar, kara bir kaderin kedersizliği hep bu coğrafyalara çocuk ölümlerini, sürgünlüklerini dağlarda sussuzluktan çlümlerini, kaldırımlarda sürünüşlerini, ölümlerini öldürülüşlerini armağan edecek olmadık eflatuni demlerde oyuncak sanılan çeşit çeşit silahlarla…kahpece….
Kana kana içmek varken hayatın pınarından, zerre kadar damlası düşmüyor mutluluklardan demlediğim aşk ve barış gözyaşları bu gece örselenen yanaklarımdan. Vesveselerine düşmeden gecelerin, susuz topraklara ve çorak bırakılan coğrafyalara dönerken bu aciz yüreğimin, sığıntı çöplüklerinde bile yer bulmadan, aşinalıklarına yazan en acı sözlerin esaretin de ölmek istemiyorum ve istemiyor artık hiçbir gülüş… Yeterin diyorum yeter diyorum… Ölmesin artık çeşit çeşit silahlarla bütün güneşin çocukları….!
Ey insanlık, Bana anlatabilir misiniz, gözleri mavi bakan ve gülüşlerinde yarının güneşleri doğmadan hayatlarının baharlarında adını hiçbir zaman bilemeyeceği silahlarla tertemiz yürekleri şarapnel parçalarına yenik düşen bir damla suya hasret Ezidi Kürt (güneşin)çocukların, keder-sizliğini? Utan ey insanlık! Tek suçları yaşadıkları coğrafyalarda sizin çocuklarınız gibi nefes almak, yaşamaktı onların! ‘Sadece’ Kaderleri mültecimi olmalı, bir damla suya hasret can vermekmi olmalı kucağında annesinin…!
Tarih, ölümle suladığı topraklarda ‘Şengalda, Kürdistan da, mezopotamya da timsah gözyaşlarına tanıklık ederken özgürlüğe ne çok göğsünde çocuk büyüttü ölürken mavi düşleri … O çocuklarla sürüklendi çocukluğun. Sen ölürken mezarsız Şahidi oldu haber spikerleri, anons ederken seni izleyen ölü vicdanlar, arkanda sadece annen kan ağladı silahların gölgesinde kanla sulanan bu coğrafyalarda Şengal de…
Ey Güneşin çocuğu; Biliyorum, daha çok küçüktün, Alsam ellerini avucumun içine küçücük yüreğinin sesi değerdi acıyla bilenmiş yüreğime. Koklamaya kıyamazdım sıcak umutlarını, tanısaydım seni…
ve ellerini parmaklarını güneşleri kıskandıran pırıl pırıl mavi gözlerini alan acıya, senin yerine biz yas tutuyoruz o günden 73. cü günden beri…
O günden sonra da sonsuza kadar da unutmayacağız yasınızı hep tutacak aha bu dört parça Yaralı Yürek….
Dündar Sansur…