25 Nisan 2024

ŞIRNAK HABER

Haktan Yana Halkın Yanında

“20 KASIM 2019’DA ARAMIZDAN AYRILAN, “BABAMIN ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ ANISINA….”

“20 KASIM 2019’DA ARAMIZDAN AYRILAN, “BABAMIN ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ ANISINA….”
“Ölüm Yoktur, Yıldızlar Başka Bir Kıyıda Doğmak İçin Batarlar…”
EY SEVGİLİ….
Yoksa Gülüşlerin,
“” Ne kalır Geriye Baharımdan!…””
Bana bıraktığın, Çocuk gülüşlerimi saklıyorum hala Ne varsa orda var, varamadığım senlerin doruklarında…
Büyütemediğim beni, bir solukta tüketti ansızın bir Kasım akşamı gidişin,
Ne fayda, yarın yok artık, yoksun..
Koca gövdende büyüttüğüm SENLİ HÜMANİST düşlerim de gidişinle bir daha yara sardı, ve şiirlerim öksüz kaldı yoksunluğunda be Babam…
Ve gidişinle
gülüşü solduruldu artık sana varılan tüm yollar.
Doğsa ne yazar hadımlaştırılan güneşlerin,
Açılsa ne yazar sensiz baharın karanfilleri,
Açsa ne fayda nergisler, papatyalar, yaseminler…
Yoksa “oğlum nasılsın” deyişlerindeki o en saf betimlemelerindeki mitolojıik tılsımın yüreğime yansıması ey babam…!
**
Yoksun ya artık, ne kalır baharımdan…Ayrılık, yarımların acısını bırakır ömrümüzün herhangi bir vaktine. Yaşanılan acı sadece bir sözcüğün sıradanlığına sığdırılmıştır. Oysa o, soluk alıp verilen her dakikada saklıdır. Ayaz Bir Kasım deminde, gecenin karanlığı ile “baban öldü” acı haberi ile gelen sızı, göçmen kuşların kanadına takılan uzak diyarlara uzanan derin bir yara gibi kalırya ve yazılmamış bir şiirin sancısı olur artık yürek..
Kuzeyden esen rüzgarın kokusu, sonsuz dokunuştur bu saten sonra ayrılık…
**
ahh dostlar, Giden biraz yaşanmışlık biraz da yaşanacak şeyler götürmüştür. Biraz kendi ömründen biraz da onun ömründendir götürdüğü. Oysa gözlerdeki ıssızlıkta bulunmuştur aranılan. Hiçbir yoksunluk, kıyılarına uğramadan yanaşılan bir limanadır acının derin hüznü ve asla yazımlanayamayan o hüznü ile yaşanılan.
Onca kalabalığın içinde çırılçıplak bulunulan yalnızlıktır paylaştıkları “başın sağ olsun diye” dostların kalbime tesellileri, bir göz yaşı ile sulanıp büyütülen krizantem çiçeğine “kasvetli bir 2019 Kasım akşamında..”
**
ahh babam, Bir kuş kanadının çırpınışı kadar kısaymış meğersem yaşam bilemezdim…
. Her şey bir anda bitiverir, meğersem, . meğersem yokluğunda yüreğe kabul edildiği gibi, anlaşıldığı gibi değilmiş, sensizliği yaşamadan yürek….! Yokluğun ne acı meğersem, kabullenemedim hala sensizliği, rüyalarımı süsleyen bir gelincik tarlasında beliriverir o vakarlı bir o kadarda tatlı gülümsemlerindeki umut…!
**
Ve sanki, her evden çıkışımda köşede beni bekler gibi, oğlum, yenimi uyandın, neden bu kadar uyuyorsun diyen bir göz bekler gibi çıkıyorum evden. Ama ne kıyıda ne köşede kimseler yok, üstelik, sırf babam öyle desin diye bazen akşamı buluyor uykularım, ama ne çare ne kıyıda ne köşede ne beride ne ötede, yok oğlu yok…!
**
Bana uykularımıda uykusuzluklarımıda soran yok artık, ama biiyorum uykularımda düşlerimde onu gördüğümü, onu koca gövdesi ve hümanist insancıl sevgi dolu bakışlar ile oğlum iyimisin deyişlerine kurban olduğumun gülümsemesini hissedebiliyorum her çıktığımda evden, tatlı bir gülümseme ile onu görebiliyorum, çünkü biliyorum o ölmedi, yıldızlar başka br kıyıda doğmak için batarlar bilirim…
**
…! Ama yinede biliyorum o içimizi de bir yerlerde DNA’sını taşıdığım o büyük ve koca yüreğin (namı diğer HECİ EBDULCELİLE MALA SORU)nun gururla onurla şeref duyarak, oğluyum..
Yaşamı boyunca, ne paşaya, ne ağaya, ne bege, ne zalime ne zulmedene asla boyun eğmeyen, kardeşleri dahil, akrabalarına, milletine, halkına en önemlisi koca yüreği ile herkese kol kanaat geren, ve GİDERKEN BİRİLERİ GİBİ “TARİH OLARAK DEĞİL, “TARİH YAZARAK”, KOCA GÖVDESİ İLE ÖLÜME BİLE GİDERKEN YAKIŞIKLI GİDEN VE TARİHE “İSMİNİ ALTIN HARFLERLE YAZARAK” GİDEN, PARAYA PULA DEĞİL “ŞEREFE YATIRIM YAPAN” YÜZ YILDA BİR DÜNYAYA GELİP BİR OĞULA NASİP OLAN O ADAMIN OĞLUYUM BEN…..!
**
Daim, her damim mazlumun yanında duran ölümüne haksızlığa rest çeken, fakirin, fukaranın, mazlumun abisi, amcası, babası olanın yani heci Ebdulcelinin oğluyum ben….
Ve hepte ondan aldığım DNA ve misyonla öylede kalacağım…
ne mutlu diyorum yinede yinede ve her zaman yinede….
**
İki kirpiğin buluşma anından daha hızlıdır bazen ayrılık ve ölüm, yokluğunda gördüm anımsadım..
**
. O ilmek ilmek işlenen, günlerce diller dökülen ve bin türlü acının içinden süzülerek getirilen sözcüklerin sihrinden yoksundur, esriktir eksiktir anlatılmazdır, ve şiar artık öksüzdür yokluğunda ve babam…
Çünkü ve çünkü, anladım ki, hiçbir yıkımın hassaslığa ihtiyacı yoktur. Onda ayrıntı da yoktur. ölüm sadece yıkar giderken o ölümün soluk benizliği dokunurken yüreğime, sen giderken anladım…
**
… ve ölüm, zaman ile bir bağ kurmaz. Çünkü zamanın yeri yoktur ölümün bıraktığı yerde. Giden zamanı da almıştır yanında, gelecek geçmişin gölgesindedir artık.
Mısralara sığmaz olur acının derinliği. Uçurumlar ile kıyaslanır yalnızlık o giderken… kasımın 20’sinde bir kara kışın yıkımları yüreğime bu denli acısının beni de öldürdüğünü bilemezdim Babam… sen giderken…
**
ey babam, Uçurum kenarında gezer güzel ve acı anılar. Her seferinde kalandır bu uçuruma devrilen. Ve hep kalandır anıların cenderesinde boğulan.
**
Fırtınalarda kaybolan, girdaplara takılan. Bilir ki kurtulduğu her fırtınadan, çıktığı her kuytuluktan yokluğu duyacaktır. Bundandır ki hep kalan, ayrılığın nedenlerini düşünür uzun uzun. Bir kuyunun derinliklerinde bulacağı ışığın onu getireceğini sanarcasına. Çaresiz kalınca, sanık sandalyesini kurar yüreğinde şair…
Bir kendini oturtur bir de gideni.
**
Ama bulamaz suçu tespit eden bir delil. Hep pişmanlıktır gelip dilinin ucuna dolanan. Ve babam, düne dair anlara kızmaya başlar, yürek, .
**
Güzel anlardan pişmanlıklar gelip oturur içine.
İşte o zaman gerçekten bitmiştir yaşam bir güvercin kanadına takılmıştır anılar köz köz…
**
vesselam dostlarım, yaşamımızda Her ayrılık, bir filmin sahnelerini bir romanın sayfalarını andırır. Bu yara bir daha asla kapanmaz ve hiçbir ilaç iyileştirmez sanılır. Artık ne kuşların kanatlarına takılan sevinci duyumsar, ne bir çocuğun tebessümünü fark eder ne de ağlamak onu teselli eder. O sadece, yalnızlığının girdabında nasıl boğulduğunu düşünür.
**
Her ayrılık her ölüm
bitmişliğin veya zor ile kazanılanın kolay kaybedilmesinin kabullenilmemesidir; Her veda çıktığı kapıyı açık bırakır. Arkasından kapatmaz, kapatamaz. Çünkü o arkasına bakmadan gidendir. Arkaya bakmanın, bıraktığı güzellikleri görmenin anılarında silinmeyen bir acının resmini çizeceğini bilir.
**
Bu nedenle hiçbir ölüm arkasına bakmaz ve bu nedenledir ki, çıktığı kapıyı kapatmaz.
**
VE BİLİRİMKİ ÖLÜM YOKTUR, YILDIZLAR BAŞKA BİR KIYIDA DOĞMAK İÇİN BATARLAR..
**
RUHUN ŞAD MEKANIN CENNET OLSUN BABAM….!
Yokluğun hala yoksunluğum, ve özlemlerim hala tap taze senle dolu….
Seni çok seven oğlun….
Ne çare; yoksunluk anlatılmaz haldan anlamayana
Filizlenen acılarda, boy verir hüsran
Yanık bir türkü çalınır, bağrında şafağın
Parsellenen yarınlara gebedir;
U-mutsuzluğun lal dili…
Yarasalarla izlenir, yasaklanan doğuşu güneşin
Ne kalır geriye, yoksa bu kente -nefes verişin-
Hüzün alır kaldırımlarda, yürür yetimliğim
İzleri de silinir bütün aşkların ketumluğu
Bir militan olur, ihanetlere uğrar bu yürek
Bileti kesilir bir hayatın, bir baharın, bir yarının
Yoksan bu kentte kar düşer saçlarına çocukların…
**
20 Kasım 2019 Akşamında yaşamını yitirip, aramızdan ayrılan Babam (Heci ABDULCELİL SANSUR) dahil olmakla beraber, tüm ölmüşlerimize Yüce Allahtan Rahmet diliyorum…
TÜM ÖLMÜŞLERİMİZİN MEKANLARI CENNET OLSUN…
Sevgi ve Barışla….
sana sözümdür babam,, Bıraktığın mirası, (PLAZA DEĞİL, Kİ PLAZA SİZİN OLSUN) asıl onur, şeref ve bilgelik ve insan sevgisi mirasını “Çocuklarıma” torunlarına aktarmak adına yaşayacağım…!
HECİ ABDULCELİL’E MALA SORU’ “OĞLU,”
Dündar SANSUR..

Bir yanıt yazın

Copyright © 2005 Şırnak Haber, Her hakkı saklıdır. | Newsphere by AF themes.